Yavuz Nufel

Gidenlerin Ardından …

featured

Lahey Büyükelçimiz Şaban Dişli, Rotterdam Başkonsolosumuz Aytaç Yılmaz, Amsterdam Başkonsolosumuz Engin Arıkan, Deventer Başkonsolosumuz Tuna Yücel Modrak görev süreleri bittiği için Hollanda’dan ayrıldılar.

hollanda2
Sol başta bendeniz, Başkonsolosumuz Aytaç Yılmaz, Büyükelçimiz Şaban Dişli ve Türkiye’den gelen heyet üyeleri

Baki İlgin, Esen Altuğ, Togan Oral, Kurtuluş Aykan, Sadin Ayyıldız hariciyemizin ülke dışında ( Hollanda’da) yaşayan vatandaşlarımıza devletini yanında hissettirenlerin ilk halkaları. Bu daha sonra Büyükelçi Sadık Aslan, Maslahatgüzar Kurtuluş Aykan, Büyükelçi Şaban Dişli, Başkonsoloslar Aytaç Yılmaz, Engin Arıkan, Tuna Yücel Modrak ile bu hissediş devam etti.

Her gidenin ardından böyle sevgi seli olmaz. 2000’li yılların başından itibaren atanmışların çoğu Hollandalı Türklerin gerçekten yüreklerine dokundular, sevildiler giderken güzel duygu dolu ziyaretlerle, davetlerle uğurlandılar.

İsmini zikrettiğim isimler daha önceki ezberleri bozdular; devleti temsil eden şahısların ceberut suratlı, asık yüzlü, beton bakışlı, vatandaşa mesafeli olur diye sanki diretilen bir olguyu yer ile yeksan ettiler.

Göç Destanı gösterisinde hep anlattığım ve örneklediğim gibi; biz Avrupalı Türkler olarak bizi temsil eden atanmışları onar yıllık dilimler halinde şöyle anlatmaya çalıştım:

1960- 1970 arası başkonsolos kim, büyükelçi kim, adı nedir, bilmez yüzünü görmezdik/ göremezdik. Onları gören, konuşan sayılı insanlar kendini bir üst sınıftan sayar, havalarından cakalarından geçilmezdi.
1970-1980 arası Avrupa’da yayınlanan Türkiye merkezli günlük gazetelerin Avrupa baskılarında adlarını okur, resmi bayramlarda falan fotoğraflarını görür olduk. “Vay be demek ki büyükelçimiz bu imiş, başkonsolosumuz şu imiş muhabbeti çok az sayıda meraklı tarafından yapılırdı.

1980-1990 arası günlük gazetelerde bir önceki on yıla nazaran daha fazla görür olduk, fakat vatandaş, “bana ne canım kim olursa olsun, insan konsolosluklara gitmeye çekiniyor” derdi. Konsoloslukta çalışan bir görevli, bir memur hatta bir kavas, bir makam şoförü ile samimi olmak bile büyük ayrıcalıktı.

1990-2000 arası geriye dönük 30 yılın benzeri durum söz konusu iken, Erkut Onart Rotterdam Başkonsolosu, Baki İlkin Büyükelçi olarak alışıla gelmişin dışında, babacan, vatandaşa dokunan, konuşan atanmışlar oldular. Onların bu davranışları ve görev anlayışları bazılarını rahatsız etti. O bazıları dediğim hani başkonsolosların, büyükelçilerin yüzünü gören çok az sayıda ve kendilerini ayrıcalıklı hisseden işçi olmayan “Beyaz Türkler”di!

2000 ve sonrası…

2000’li yılların başında hemen hemen hepsi ile teşviki mesaimiz oldu, fakat basın mensuplarını 23 Nisan kutlamalarında görevlilere kovduran Aydan Karahan; hakkında “Kançılarya elçiye mülk değildir”, “Kançılarya Tontonu”, “ Sen benim büyükelçim değilsin” başlıklı yazılar yazdığım Selahattin Alpar; Hollanda Türkiye ilişkilerinin 400. Yıl kutlamaları esnasında etkinlik projelerinin kimlere verildiğini sorgulamak için hakkında “ Ankara’ya pulsuz dilekçe” başlıklı yazımla büyükelçi Uğur Doğan’dan bahsetmek bile boşa zaman kaybı.

Hollanda’da hükümeti devleti temsil edenler zaman zaman (özellikle (seçim dönmelerinde), vatandaşlarımızla buluşur, bizimkiler söz birliği etmişçesine, “ Yahu adamlarda ne kibir ne büyüklenme, bi Hollandalılara bak bi de bizim sıradan memurlarımıza” der, serzenişte bulunurlardı.

Yukarında adını saygı ve minnetle yad ettiğim  atanmışlarla birlikte son üç başkonsolosumuz ve büyükelçimiz, durumu öyle tersine çevirdiler ki, her biri sanki büyük çoğunluğun aile ferdi, en yakını, en sevdiği akrabası gibi oldular. Düğünümüzde, cenazemizde, sağlıkta ve hastalıkta onları yanımızda gördük. Davet edildikleri yere  uzak yakın demeden erinmediler gittiler;  acımızı paylaşıp azalttılar, sevincimizi paylaşıp çoğalttılar.

hollanda1
Başkonsolos Aytaç Yılmaz, Başkonsolos Tuna Yücel Modrak, Büyükelçi Şaban Dişli, bendeniz ve Başkonsolos Engin Arıkan

Hani derler ya, devlet görevlileri gelirken değil yolcu ederken belli olur. Çoğunuz sosyal medyada gördünüz, onurlarına verilen veda yemekleri, veda ziyaretleri günlerce sosyal medya da paylaşıldı.

Şaban Dişli, Aytaç Yılmaz, Engin Arıkan, Tuna Yücel Modrak bu ülkeye yalnız başlarına geldiler ama giderken 500 bin Hollandalı Türkün en az 400 bininin yüreğinde iz bıraktılar ve sevgi seli ile uğurlandılar.
Hollanda’da kaldıkları süre içinde bir çok ziyarette, bir çok etkinlikte beraber olduk. 
Daha öncekiler, yani eleştirdiklerim görev süreleri içinde işgal ettikleri koltukta oturma süreleri ile bunların oturmadıkları süre birbirine eşittir.

Şöyle ki, Dişli, Yılmaz, Arıkan, Yücel Modrak beş yıla yaklaşan görev süresi içinde makam koltuklarında sağa sola gitmekten, vatandaşa hizmet etmekten 50 saat ancak oturabilmişlerse, diğerleri de görev süreleri içinde mecbur olmadıkça koltuklarından kalkmamışlar, kalktılarsa da en fazla 50 saat kadardır.

Bir çok anı var fakat ikisini yazmasam kesinlikle olmaz.

Türkiye’den bir heyet gelmişti, Yurt Dışı Türkler komisyonu. Ak Parti, CHP, MHP ve İyi Parti milletvekillerinden oluşan bir heyet.

Rotterdam Başkonsolosluğu konferans salonunda STK temsilcileri ve vatandaşlarla buluşacaklardı.
İşim olduğu için biraz erken gittim. Toplantı saatine kadar oturur salonun bir köşesinde haber yazarım, dedim. Yukarı çıkmak için izin aldım.

Salona girdiğimde Büyükelçi Şaban Dişli ve Başkonsolos Aytaç Yılmaz, salonda davetlilerin ve vatandaşların oturacağı sandalyeleri diziyorlar / düzenliyorlardı.
Efendim bu işler size mi kaldı, dedim. Şaban bey o gülen yüzü ile ve dostça tavırla, “Çok konuşma gel yardım et” dedi.

Sonra, “ Konsolosluk oldukça yoğun, şimdi birkaç görevliyi buraya alsak vatandaşın işi aksar, elimize yapışmadı ya yaptık işte” dedi.

Yine bir ramazan ayında Hollanda Türk Gönüllüler Vakfı ( HTGV ) her akşam 300-400 dar gelirliye akşam yemeği hazırlıyor, gelebilen  gelip alıyor, gelemeyenlerin evlerine götürülüyordu yemekler.

Son 4 yıldır devam eden projeyi geçtiğimiz yıl da haber yaptım. Şaban bey aradı HTGV hakkında bilgi aldı. Aradan iki üç gün geçti HTGV başkanı Nilgün aradı, “ Ağabey Büyükelçimiz bizi ziyarete gelecekmiş, sen de gelirsen iyi olur” dedi. İftara 2 saatten fazla zaman vardı. HTGV’nın yemek hazırladığı restorana girdiğimde Şaban bey ile HOTİAD Başkanı Hikmet Gürcüoğlu başlarında bone, ellerinde eldiven, önlerinde önlük büyük bir gayretle evlere servis edilecek, yemek paketlerini hazırlıyorlardı.

İftara kadar onlar çalıştı ben izledim…

Hani derler ya bazı insanlara ağzınla kuş tutsan yaranamazsın. Öyle olduğu zamanlarda olmadı değil. Hani şu Hollandalı memurları , yetkilileri, devlet adamlarını görüp, “ yahu şunlarda hiçbir kibir büyüklenme var mı, bi onamlarınkine bak, bi de bizimkilere bak” diye serzenişte bulunanlar varya hani, işte onlar bizimkiler için ne deseler beğenisiniz: “ Yahu konsolos, büyükelçi dediğin kendini biraz ağırdan satmalı, ne öyle her yere giderler, herkesle sarmaş dolaş, devlet adamı biraz ağır olur” demezler mi!

Gel de Neyzen Tevfikleşme!

Söze yekün tutacak olursak, zengin fakir demeden randevu isteyen geri çevrildi mi?
Sanmıyorum.
Büyük-küçük ayrımı yapılmadan dernek, vakıf, STK ayrımı yaptılar mı?
Sanmıyorum.
Hafta içi, hafta sonu bile gece yarılarına kadar evlerinden uzak gerçekten vatandaşla iç içe oldular. Aksini inkar eden aslını inkar eder.

Hatta ve hatta bazıları samimiyet yarışına girdiler. Protokol kurallarını hiçe sayıp “Ağabey, kardeş, dede” diye hitap edenlere bile şahit olduk.

Şayet bir kusursa o kusur da onların nazar boncuğu olsun.

Güle güle gittiniz, bundan sonraki hayatınızda şahsım ve duygularına tercüman olduğum on binler adına sağlıklı, mutlu başarılı bir ömür dilerim.

Hemen belirtmeliyim ki, yerinize gelen 3 başkonsolosumuz ile de tanıştık. Bayrak yarışında ve vatandaşa yakınlık konusunda sizleri belki unutturamazlar ama aratmayacaklarına inancım tam.

Yavuz Nufel – NHaber.nl

Gidenlerin Ardından …

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.