Son dönemlerde Avrupa genelinde yükselen göçmen karşıtı söylemler, özellikle Müslüman toplulukları hedef almaktadır. Hollanda hükümetinin, Ajax ile Maccabi Tel Aviv arasında oynanan futbol maçı sonrası yaşanan olayları Müslüman toplumuna mal etme eğiliminde olduğunu gözlemliyoruz. Bu durum, Müslüman topluma yönelik artan önyargının bir yansımasıdır.
Müslümanların camilerde eğitim aldığı, dini bir topluluğun parçası olarak kültürlerini ve inançlarını yaşatmaya çalıştıkları ortadadır. Ancak son günlerde bu eğitimler ve cami faaliyetleri hakkında çeşitli müdahaleler dile getirilmeye başlanmıştır. Bu bağlamda bazı siyasi figürler, Müslümanların toplumun güvenliğini tehdit ettiğine dair mesajlar verirken, hükümetin güvenlik tedbirlerini sıkılaştırma eğiliminde olduğu görülüyor.
VVD’nin liderlerinden Dilan Yeşilgöz, Yahudi toplumunu koruma yükümlülüğüne vurgu yaparken, göçmen kökenli bireyleri de kapsayan bir güvenlik politikasının önemini vurguladı. Ancak Yeşilgöz’ün açıklamaları, Müslüman toplum üzerinde artan baskının bir işareti olarak okunabilir. Çifte vatandaşlık hakkının iptali gibi tartışmalı konuları gündeme getiren Yeşilgöz, özellikle Müslüman kökenli kişileri hedef alan bir söylemde bulunuyor. Bu durum, Müslüman toplumunun topluma entegrasyonunu zorlaştıracak ve onların haklarını tehdit edecektir.
Avrupa’da Müslümanlara yönelik bu tür politikalar, toplumda var olan kutuplaşmayı daha da derinleştirmektedir. Müslümanların sosyal yaşantısına yönelik alınan bu kısıtlayıcı önlemler, demokratik değerlere aykırı bir tavrı işaret ediyor. Toplumun bir kesimini ötekileştirerek güvenlik politikalarını yürütmek, Avrupa’daki çokkültürlü yapıyı ve sosyal barışı zedeleyecek niteliktedir.