Reklam - Duyuru - Davet

Özlem Ok
Yavuz Nufel
Kuşaktan Kuşağa




Necla Koçak
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Yazarlar
  4. Çöküşteyiz…

Çöküşteyiz…

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

 

Öylesi Bir Hikâye!

Sevgili N’Haber okurları,
Küçük bir aradan sonra yeniden bu platformda sizlerle birlikte olmaktan büyük mutluluk duyuyorum.
Bu zamanı değerlendirerek, sizlerle yepyeni bir başlık altında buluşmanın heyecanını yaşıyorum.
“Öylesi Bir Hikâye” başlıklı yazı dizimde, gerçek yaşamları, yaşanmış hikâyeleri ve içtenlikli hayat kesitlerini sizlerle paylaşacağım.

Öylesine bir hikâye bu…
Ne tam bir başlangıcı var, ne de net bir sonu.
Ama bir sabah güneşinin gölgesinde, çayın ilk buharında, hayatın sessizliğinde kalan bir şey…
Adı konmamış ama hep içinde bir yerlerde duran bir duygu.

Yıllar geçtikçe fark ediyorsun:
En sessiz anılar, en derin izleri bırakıyor.

Bazen geç fark edilmişliğin hüznü…
Bazen umutların tükenişinin verdiği eziklik…
Ve bazen de bahar geldiğinde içinde filizlenen o küçücük umut ışığı.
Belki birinin içten bir tebessümü ile yeşeren, yıllardır içinde sakladığın o tomurcuk.
Hayata yeniden tutunma hikâyesi.
Ve bir gün diyorsun ki:
“İşte o gün bugündü…”

Geçtiğimiz hafta bir araya geldiğim danışanlarımla, kahvelerimizi yudumlarken sohbet, derinlerde bir yere dokundu.
Konumuz oldukça basitti ama bir o kadar da karmaşıktı:

“Kendimize ne kadar değer veriyoruz?”

O an oradaki sessizlik, aslında cevabın ağırlığını taşıyordu.
Sonra biri fısıldar gibi konuştu:
“Çöküşteyiz…”
Bir diğeri: “Beynimiz dolu…”
Bir başkası: “Güneş gitmiş, akşam olmuş, gün bitmiş…”

İçim burkuldu.
Çünkü bu cümleler sadece o anki danışanlarımın değil; yıllardır çalıştığım kadınların,
komşumun, arkadaşımın, annemin…
ve zaman zaman benim iç sesimin yankısıydı.
Hepimizin hikâyesi biraz böyle. Sessiz, içe dönük ama derin…
Öylesi bir hikâye işte.
Tam o sırada kapıdan yaşlı bir Hollandalı kadın girdi. 70’lerinin sonlarındaydı.
Bizi görünce yüzünde kocaman bir gülümsemeyle, Türkçe olarak seslendi:
“Günaydın, merhaba.”
Sonra duraksayıp gülümseyerek,
“Doğru söyledim değil mi?” diye sordu.
Bu içten selamlamaya tebessümle karşılık verdik.
“Evet, doğru söylediniz. Size de günaydın, merhaba,” dedim.
Sonra danışanlarıma dönüp sordum:
“Bakın bu yaştaki kadının yüzündeki enerjiye, gülümsemeye… Hayat dolu, değil mi?”
“Peki biz neden böyleyiz?”
Danışanlarımdan biri kısık bir sesle fısıldadı:
“Yetiştirilme tarzımızdan…”
Ve ardından gelen cümle:
“Üzerimize toprak atmışız gibi yaşıyoruz. Nefes alıyoruz ama boğulmuşuz…”

İçlerinde kökleri geçmişe uzanan bir değersizlik duygusu vardı.
Çocukken bize öğretilen!
* “Kendini düşünmek bencilliktir.”
* “Kız kısmı sessiz olur, fedakâr olur, sabırlı olur.”
Böyle büyütüldük biz.
Ve büyürken içimizdeki “ben” giderek sustu.
Aynaya baktığımızda karşımıza çıkan kadın artık tanıdık gelmiyor:
Kimi zaman bakımlı, kimi zaman başarılı, kimi zaman güçlü.
Ama içten içe hep yorgun…
Hep eksik…
Hep yalnız…

Ve devam ediyorlar. Çoğumuzun çocukluğu, Erol Taş karakterindeki gaddar babalarla,
ona benzeyen ağabeylerle,
ve sessizliğe gömülmüş evlerle geçti.
Sonra benzer eşlerle…

İçlerindeki sessizlik bir mezar sessizliği gibiydi.
Yürek yakan üç cümlede hayat buldu o sessizlik:
“Çöküşteyiz.”
“Beynimiz dolu.”
“Güneş gitmiş, akşam olmuş, gün bitmiş.”

Araya girdim:
“Ama ben kendimi çok seviyorum.
Her gün, yeni bir başlangıçtır benim için.
Yeni umutlarım, yeni hedeflerim… ve yaşama sevincim var.”
Bir anda gözler üzerimdeydi.
Gülümsüyorlardı.
Ve ekledim:
“İnsan ancak izin verdiği kadar üzülür. Başkaları sizi, siz müsade ettiğiniz kadar üzer”.

Günümüz Kadını artık sadece evin içinde değil.
İş dünyasında, akademide, sanatta, sokakta, siyasette…
Ama bu görünürlük, görünmez bir yükle geliyor:
* Her yerde mükemmel olmalı.
* Her şeye yetişmeli.
* Ama asla şikâyet etmemeli.
Çocuk bakmalı, kariyer yapmalı, güzel görünmeli, sosyal olmalı…
Ve tüm bunların içinde kendine ait bir alan da olmalı.
Ama nasıl?
Kendini sevmek bir ihtiyaçtır.
Kendine bakmak, kendini öncelemek bir haktır.
Günümüzde bile hala, kendimizi düşündüğümüzde hep bir suçluluk duygusu yüklendi içimize.
Ve hâlâ yükleniyor.

Peki Şimdi Ne Olacak?
Güneş aslında hiç gitmedi.
O hep oradaydı.
Biz yorgunluktan başımızı kaldırıp bakamadık sadece.
Şimdi başını kaldır.
Güneşi gör.
Ve kendine şu cümleyi fısılda:
“Ben değerliyim. İyi ki de varım.”

İyiki de varız. Sevgilerimle,

Necla Koçak-NHaber.nl

Çöküşteyiz…
Yorum Yap
Bizi Google Üzerinden Bağış Yaparak Destekle

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

N'haber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Yeni Abonelik Sistemi!

Abone olun size özel haberleri kaçırmayın, 100'lerce özel haber ve abonelere özel içeriklerle kendinizi özel hissedin. Reklamsız haber okuma keyifi'de sizinle.

Kaçırma Tıkla ve Abone Ol

Bu site Tarafından yapılmış NHaber.nl gücüyle birlikte çalışmaktadır. ❤️