admin
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Yazarlar
  4. Renklerin, kumun ve taşın cenneti Fas

Renklerin, kumun ve taşın cenneti Fas

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Üç-beş aylık  sıcacık insanları ve doğanın beni içine aldığı Orta Asya Türk Devletleri gezimin ardından bir süre dinlenip hep aklımda olan dağların, kumların, taşların, denizlerin ve renklerin birbiriyle harmanlandığı Kuzey Afrika’nın incisi FAS yolculuğu için hazırlıklarımı tamamladım. 2022 yılının son günlerinde Hollanda’da aralık ayının keskin soğukları ve yağmurunu geride bırakıp tekrar yollara düştüm.

İlk durağım, mola yerim Belçika’nın Antwerpen şehrinde yaşayan  motor sever dostlarımın yanı oldu. Hem ziyaret, hem mola, sıcacık bir kahve eşliğinde kısa da olsa  sevgi dolu muhabbetin ardından dua ve iyi dileklerle yolcu edildim.

Fransa’nın soğuk ve yağmurlu yollarını geçtikten sonra İspanya’nın sıcak ve güneşli havası “hoşgeldin” dedi. San Sebastian şehrinde çadırımı kurup dinlenmeye / uyumaya karar verdim. Çadırımı kurduğum çayır – çimenlik alanda mis gibi temiz hava ve doğanın mis kokusu, gecenin karanlığının çökmesi ile gideceğim Fas’ın hayali ile daldığım uykuda hayalim rüya olarak devam etti.

Sabahın ilk ışıkları ile gözümü açarken kulanlarıma dolan türlü türlü kuş sesleri güzel, güneçli ve sıcak bir günün müjdecisi gibiydi.

MALAGA / TARIFA

Harita’da gördüğünüz gibi İspanya’yı kuzeyden güneye geçtikten sonra nihayet güneşin bir başka güzelliği ve sıcaklığı beni Malaga’da karşıladı.
Motorumu park ettikten sonra ilk işim ayakkabılarımı çıkartıp sahile koşmak ve çıplak ayaklarımla tuzlu, incecik olan kumların üstünde yürümek, derin derin nefes alarak denizin iyot kokusunu içime çekmek oldu.

Fas yolculuğumun ikinci gecesini bu sahilde geçirmeliydim. Sahilde kurduğum çadırımın içine denizden ninni gibi gelen dalga sesleri ile bulduğum huzur, duyduğum mutluluk için sadece anlatılmaz yaşanır diyorum.

Bir sahilde, bir çadırda uyanıp, çadırınızın fermuarını açmakla birlikte güneşin size nasıl gülümsediğini ve kendinizi nasıl mutlu ettiğini hiç yaşamamış olanlara anlatmam mümkün mü?

Güzel, derin uykudan dinlenmiş, zinde ve bir şekilde umut, heyecan ve mutlukuluk dolu yolculuğuma devam etmek için motorumu çalıştırdım.
Tarifada bulunun Atlas okyanusunun sularını Akdeniz sularına karışmadığı, dünyanın sayılı boğazlarından olan Cebelitarık Boğazı’na doğru yol almaya başladım.

Hayalime kavuşmam için, renkler ülkesi dediğim Fas’a ulaşmak içim aramız da sadece Cebelitarık Boğazı kalmıştı.

TANGER

Gemi biletimi alıp Cebelitarık Boğazı’nı geçerken dünyaca ünlü bu boğaz hakkında bildiklerim beynimde dolaşmaya başladı.
Nice savaşlara, barışlara şahit olmuş Cebelitarık Boğazı. Avrupa ile Afrika kıtasını bir birinden ayıran/ ya da bağlayan…

Benim bir kıtadan diğerine geçişimin heyecanına geminin arkasında bıraktığı beyaz köpüklü dalgalara martılarında eşlik etmesi seyahatime ayrı bir renk ayrı bir güzellik katıyordu.

Düşünceler arasında gemi yolculuğumun nasıl geçtiğini anlamayamdım bile. Fas’ın Tanger sehrine gelmiştim işte. Mutluluktan havalarda uçuyordum, yıllardır hayalini kurduğum ülkeye gelmiştim işte. Ayrıca doğanın, çevrenin kokusu Fas’a ayak basar basmaz beni başka bir dünyaya alıp götürmüştü bile.

Algılayabildiğim kolar arasında en başta kahve, sokak yemekleri ve en önemlisi de çok şekerli Fas’a özgü Nane Çayı kokusu idi.

Biliyordum ki her günüm çok renkli geçecek, geldiğime değecek, hayal ettiğim kadar varmış diyecek, hayal kırıklığı yaşamayacaktım.

Çok kalabalık yerleri seven biri olmadığım için gece saat 03:00 gibi kalkıp şehrin dar sokaklarını gezmeye başladım.

Sokakların sessizliği sanki kulağıma tarihte yaşanmış güzellikleri fısıldıyordu. Saatlerce dolaştım, fotoğraf çektim.

CHEFCHAOU MAVİ DÜNYA

Sabah motoruma binip, yoluma sahilden devam edecek, köy yollarından etraftaki güzellikleri seyrederek yoluma devam etmeye Fas turuna başladım.

Bir süre sonra Atlas Dagları’nın görünmesi ile kendimi inanılmaz tonlarda masmavi bir dünyada buldum.

Şaşkınlığımla birlikte mutluluğumda zirve yapıyordu. Nihayet o meşhur, yıllardır haylini kurduğum masmavi dünyanın içinde ve motorumun üstündeydim.

Heryer masmaviydi. Hayret, şaşkınlık, merak, hayranlık adına ne derseniz değin karışık ama güzel duygularla dağ başında hayal dünyasında yaşıyordum.

TAFRANT BALIKLARIN KÖYÜ

Mavi dünyadan ayrılıp bir sonraki durağım göl kenarında balıkçı köyü Tafrant. Balıkçı köylülerle konuştuktan sonra, kendimi güvende hissetmem beni doğanın içinde, bu güzel köyde gölün kenarında konaklayama adeta mecbur etti.

Çadırımı kurup, ateşimi yaktığımda hava kararmıştı. Gecenin güzelliğini, renklerini, ay ışıklarını göle vuruşu ve ortaya çıkan manzarayı seyre daldım. Göl sularının balıklarla ve ay ışığı ile dansıydı bu gördüklerim. Nasıl ne zaman uykuya daldım bilmiyorum ama çocukluğumda duyduğum, dinlediğim, okuduğum hikayelerin geçtiği yerlerdeydim. Hem hayallerim hem rüyalarım gerçek olmuştu. Sabah gözlerimi açtığımda gördüğüm rüyanın gerçek olduğunu görmek ise insana yeniden doğmuş gibi mutluluk ve huzur veriyordu.

FES PRENSLERİN İNCİSİ

Orta Atlas dağlarını geçip FES şehrinde konaklamaya karar verdim.
Şehrin sokaklarını dolaşmaya başladığımda gördüğüm güzellikler karşısında tarifi imkansız haz alırken, anlatamayacağımı bildiğim için için bol bol fotoğraf çekiyordum. Şehrin ve dericilik sektörünün ayrı bir yeri renk cümbüşü var. Deriden yapılmış renkli renkli çeşit çeşit ürünlerinden ceket, çanta, kemer başta olmak gördükten sonra bu ürünlerin yapıldığı atölyelerde, derinin nasıl tabaklandığı, renklendirildiği, işlendiğini görmek için atölyeleri gezmeyi de ihmal etmedim. Sokak satıcıları, sanatçıları, sokak yemekleri dinamik hareketli ve kalabalık Fes, gerçekten Fas’ın incisi. Yemeklerin tadına bakarak farklı bir damak lezzeti ağzımda bir sonraki durağım için yola çıktım.

MERZOUGA KUM DÜNYASI

Bir gün sonra Orta Atlas dağlarını aşıp, uçsuz bucaksız çöle yol gösteren vadilerin arasından geçip kum dünyası ile yüz yüze geldim
Fotoğraf karelerinde gördüğüm o çöl / kum deryası ile karşı karşıya idim.
Bir süre yol aldıktan sonra çölün ortasında küçük bir vahada kurulu bir Pazar yeri ile karşılaştım. Bedevi pazarıymış. Durup hem dinlenmeden hem de insanların arasına karışmadan olmazdı.

Sık sık söylüyorum ama inanın hayal masal dünyasının içindeydim. Başka türlü izahı yok.

İnsanlar sıcak, samimi, candan fakir oldukları her hallerinden belli. Her selamlaştığım insanın su gibi saflığı, temizliği, huzur veren samimiyetleri insanın kendini onlardan biriymiş gibi hissetmesine yetiyor.

Deve kervanlarını kim neye benzetmiştir bilemem fakat ben bir ipe dizilmiş inci tanelerine benzettim. Güneşin battığı yöne doğru ilerleyen kervan, güneşin batışı öyle bir manzara oluşturuyorduki içimin titrediğini hissettim bir an.

Güneşin batışı ile gündüzün çöl sıcağı yerini kuru keskin çöl ayazına / soğuna bırakmıştı. Hiç bir bitkinin olmadığı, suyun değerinin binlerce kez daha anlaşıldığı bu uçsuz bucaksız çölde insanların geçimini hayvancılık ve turizmden sağladığını öğrendim. Bundan sonra kum, kumda oynamak sözcükleri bana hep bu manzarayı hatırlatacaktır.

Ama tadını çıkamadan da olmazdı. Günün bir kısmını motorumun üstünde kumlarla oynamak, adeta dans etmekle geçirdim diyebilirim. Bu süre içinde hem keyif alıyor hem de Çocukluğum, yaşadıklarım, sahillerdeki kumsallar aklıma gelmeyen, geçmeyen kalmadı.

AIT BEN HADOU

Kumlarla vedalaşıp, çöle yüreğimden bir parça bırakıp 17. asırdan kalma bir sehir olan Ait ben Hadou’ya geldim.

Çöl ile Atlas Dagları’nın birleştiği bir konumda, yüksek birbirine çok yakın ebleri ile otanTik bir köy. Filmlere ve dizilere sahne olmuş, mistik, tarih kokan şehir.
Köyün kocaman kale kapısını andıran giriş kapısından içeri girdiğimde sanki kılıç kalkan seslerini duyar gibi oldum.

Muhteşem bir teknikle ve mimari ile yapılmış evler daha gün yapılmış gibi 17.asırdan günümüze kadar gelmiş, dimdik ayakta.

CASABLANCA

Fas seyahatimin sonlarına yaklaşıyordum. Fas’a gelinir de Casablanca görülmeden gezilmeden olur mu hiç.

Filmlere, romanlara konu olmuş, bu gizemli, büyülü şehri gezmek için değil bir gün bir ay bir yıl bile yetmez. Zamanım elverdiğinde yaptığım şehir turundan sonra Kral 2. Hasan Cami’ni mutlaka gör dediler. Türkiye’ye gelen turistlerin olmazsa olmazı Sultan Ahmet Cami ziyaretleri gibi bir şey.

Kral 2. Hasan Camii Atlantik Okyanusu’nun kara ile buluştuğu yüksek bir yere inşa edilmiş. İçeri girmemle birlikte bir boyuttan başka bir boyuta girmiş gibi oldum. Hissettiğim o mistik büyülü ve zaman ötesi hava ile ruhum, bedenim bu dünyada değildi gibi geldi. Böyle bir duyguyu hayatım boyunca yaşamadım diyebilirim. Her santimetresine İslam sanatının eşi benzeri olmayan özellikleri ve güzellikleri ile Afrika’nın incisi Fas’ın otantik yapı tekniği kültürünün yer aldığı mimari şaheseri karşısında dizlerimin bağı çözüldü. Dizlerimin üstüne çöküp saatlerce tüm detayları beynime çizdim. Saatlerce kaldığım Kral 2. Hasan Camii beni öyle duygulandırıp , hüzünlendirmiş ki yanağıma dökülen göz yaşlarımdan ağladığımı fark ettim.

Gözümden akan yaşlar mutluluğun mu, huzurun mu, kaybettiğimiz değerlerin miydi? Neden, ne için akmıştı?

Aynı güzergah üzerinden Hollanda’ya döndüm dinmesine ama yüreğimi Fas’ta bıraktım. Ama hala 2. Hasan Camii’de akan gözyaşlarımın nedenine tam bir cevap bulamadım.

Çektiğim fotoğraflarla ve hazırladığım video ile sizleri baş başa bırakıyorum.

Sevgi ve sağlıcakla kalın.

Saffet Düzgüner – nhaber.nl

Renklerin, kumun ve taşın cenneti Fas
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

N'haber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!