2. Dünya Savaşı sonrasında kıta genelinde siyasi ve ekonomik entegrasyon hedefiyle başlayan ve bu yolda oldukça mesafe alan AB projesi, son yıllarda yeni atılımlar yapamadığı gibi mevcut entegrasyon alanlarında da zorlanmaya başladı.
Bu alanlar arasında ortak dış politika ve güvenlik politikası yapımı, 27 üyeli AB için her dönem zorluk teşkil etse de 2022’de Ukrayna’da başlayan savaş, bu iki alanda dönüm noktası oldu.
AB’nin üst düzey yetkililerinin sık sık “2. Dünya Savaşı’nın ardından savaşın kıtaya geri döndüğü” söylemiyle, “varoluşsal bir tehdit” olarak tanımladığı savaş, hem Birliğin kendini savunma kabiliyetindeki eksikliğini hem de dış ilişkiler konularında ortak karar alma kapasitesindeki zayıflığı net biçimde gözler önüne serdi.
Savaş, 1000 gününü aşıp 3. kışına girerken AB, halen Ukrayna’ya 2024 başına kadar vermeyi taahhüt ettiği 1 milyar top mermisi sözünü dahi karşılayamadı.
AB, Ukrayna’nın talep ettiği mali yardım fonlarında kolayca uzlaşamadı, AB liderleri zirvelerden eli boş çıktı.
Yıllardır süregelen, AB’nin ABD’den bağımsız, özerk bir savunma yapısı geliştirmesi tartışmaları alevlendi, Brüksel’den kimi zaman NATO’ya alternatif sesler yükseldi.
Böyle bir konjonktürde Beyaz Saray’ın yeni sahibinin bir kez daha Donald Trump olmasıyla, AB’nin kabusu gerçeğe dönüştü.
Ocak 2025’te ABD’de yönetimi devralacak Donald Trump’ın Ukrayna’ya desteği keseceği, savunmaya yatırım yapmayan müttefikleri korumayacağı yönündeki açıklamaları, seçimin sonuçlanmasından önce AB yöneticilerinin söylemlerine “AB’ye stratejik özerkliğini acilen geliştirmesi, savunmasına yatırım yapması gerektiği” şeklinde yansıdı.
Bunun somut bir ifadesi olarak AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, 1 Aralık’ta başlayan yeni döneminde ilk defa savunmadan sorumlu bir Komisyon üyesi atadı.
Hem Trump dönemine hazırlık hem NATO’nun benimsediği yeni yaklaşım hem de ihtiyaçların gösterdiği doğrultuda Avrupa, savunma sanayisi üretimini artırmayı odak noktası haline getirdi.
Diğer yandan kıta içi sorunlara odaklanmak isteyen AB’nin yeni Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Şefi Kaja Kallas, Ukrayna’nın öncelik olduğunu vurgularken Orta Doğu’da meydana gelen gelişmeler de AB’yi son 1 yıldır dış ilişkiler konusunda zorluyor.
AB, 7 Ekim 2023’den bu yana Gazze’de yaşanan gelişmeler karşısında halen tek sesle konuşamadı.
İsrail’in Gazze’nin ardından Lübnan’a yoğunlaştırdığı saldırılarına nispeten daha hızlı cevap vermeye çalışarak ateşkes çağrısında bulunan AB, Suriye’de rejimin düşmesiyle “sahada aktif rol oynayan bir aktör” olma niyetini beyan etti.
Odağını kıtada tutmaya çalışan AB’nin güney komşularından Suriye’de baş gösteren yeni gerçekliğe nasıl yanıt vereceği merak konusuydu.
19 Aralık’ta düzenlenen AB zirvesinde liderler, Suriye’ye yönelik benimsenecek yaklaşım üzerinde anlaştı. AB Konseyi Başkanı Antonio Costa, başkent Şam’daki diplomatik varlığın artırılacağını söyledi.
Costa, “Benimseyeceğimiz yaklaşımın temel ilkeleri ve hedefleri üzerinde mutabakata vardık. Barışçıl ve kapsayıcı bir geçişi garanti altına almak, toprak bütünlüğünü korumak, kadın hakları da dahil olmak üzere insan haklarına saygıyı güvence altına almak, dini ve etnik azınlıkları korumak istiyoruz.” ifadelerini kullandı.
Zirvede benimsenen ortak yaklaşımın yaptırımların kalkması gibi somut konularda ne derece uyumla uygulanabileceği tartışılıyor. Üye ülkelerin farklı pozisyonlarda olduğu biliniyor.
Ukrayna ve Rusya Savaşı Avrupa’nın odak noktası olmaya devam edecek
Brüksel merkezli düşünce kuruluşu Wilfried Martens Avrupa Çalışmaları Merkezi Direktörü Dr. Peter Hefele, AA muhabirine AB’nin içinde olduğu dış ilişkiler ve savunma zorluklarıyla ilgili değerlendirmede bulundu.
Hefele, “AB için Ukrayna’daki savaş karşısında Avrupa’da barış düzenini yeniden tesis etmek kesinlikle hayati önem taşıyor.” dedi.
Rusya başta olmak üzere siber saldırılar, dezenformasyon, altyapılara yönelik müdahaleler gibi “hibrit” olarak tanımlanan tehditlerin de Avrupa için risk oluşturduğuna dikkati çeken Hefele, “Avrupa’nın bunu anlayıp buna göre tepki vermesi için daha katetmesi gereken uzun bir yol var.” ifadelerini kullandı.
Hefele, “Biz Avrupalılar, çok uzun süredir ABD’nin güvenlik şemsiyesine güveniyorduk. Artık kendi güvenliğimizi savunabilmeli ve buna istekli olmalıyız.” değerlendirmesini yaptı.
Avrupa’nın savunmasını, kendi endüstriyel ve araştırma yeteneklerini güçlendirmesi gerekliliğinin açık olduğunu vurgulayan Hefele, “Ancak ABD ve İngiltere önümüzdeki on yıl boyunca Avrupa savunma sektörünün gereksinimlerini karşılamak için önemli olmaya devam edecek.” öngörüsünü paylaştı.
Hefele, dış politika sınamalarıyla ilgili “Avrupa’nın odak noktası Ukrayna ve Rusya’yla çatışma olmaya devam edecek. İnsani destek dışında Avrupalıların Suriye ve Gazze’nin yeniden inşasında önemli bir rol oynayacağından şüpheliyim.” diye konuştu.
Avrupa için yeni bir odak noktasının Akdeniz ve Karadeniz bölgeleri olması gerektiğini vurgulayan Hefele, “Bu, Türkiye, Mısır ve Fas gibi kilit oyuncularla farklı ve çok daha sofistike bir şekilde etkileşim kurmak anlamına geliyor.” değerlendirmesini yaptı.
Avrupa Birliği ülkeleri isteksiz
Brüksel’deki Avrupa Politika Merkezi (EPC) analistlerinden Juraj Majcin de “Avrupa’nın savunulmasında birincil sorumluluğun NATO’da olduğuna” işaret ederek, yeni AB Komisyonundaki savunma üyesi portföyünün görev tanımının savunma sanayisi ve teknolojisinin üretim kapasitesini artırmak ve savunma sanayisini tek parçalı hale getirmekle sınırlı olacağını kaydetti.
Bahsi geçen Komisyon üyesi Andrius Kubilius’un zorluklarla karşılaşacağını ifade eden Majcin, “Özellikle de üye devletlerin savunma kabiliyetleri ve savunma sanayilerinin durumuna ilişkin bilgileri AB Komisyonu ile paylaşma konusunda hala isteksiz olmaları söz konusu.” dedi.
Avrupa Birliği kendi dış politikasını belirleyemiyor
Amerikalı yazar, gazeteci ve uluslararası ilişkiler analisti Patrick Henningsen de Pesco ve Avrupa kolektif savunmasının 2022’deki Ukrayna savaşına kadar ivmeyle ilerlediğini anımsatarak, “Ukrayna’daki savaş, Pesco ve Avrupa savunmasını kalıcı olarak geri plana attı ve o zamandan beri her şey NATO ile ilgili oldu. Birdenbire NATO, Avrupa’nın yönünü ve kaderini belirleyen baskın bir kurum haline geldi. Eğer NATO Avrupa ekonomisine, güvenliğine ve enerji politikasına yön veren baskın bir kurumsa tek bir sorun var. NATO’nun tepesinde kim oturuyor? Herhangi bir Avrupa ülkesi değil. ABD ve İngiltere.” yorumunu yaptı.
Henningsen, şöyle devam etti: “İnsanlar, Avrupa’nın bağımsız olduğunu düşünmekten hoşlanıyorlar. Almanya’nın bağımsız bir aktör olduğunu ve Avrupa’ya liderlik ettiğini düşünmek istiyorlar. Durum böyle değil. Avrupa’da hiçbir ülke kendi enerji anlaşmalarını istedikleri kişiyle imzalayamıyor. Avrupa, kendi dış politikasını belirleyemiyor.
Avrupa ekonomik olarak yokuş aşağı gidiyor, tıpkı İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Büyük Buhran’a girdiği gibi, ABD tekrar gelip onu kurtarmayı, sermaye vermeyi, enerji satmayı vadediyor. Bu, yeni bir Marshall Planı gibi bir şey. Sadece daha fazla sorun görüyorum çünkü hesaplar tutmuyor.”
AA