UCM’de alınan bir tutuklama kararı, UAD’nin ihtiyati tedbir kararlarının uygulanması noktasında İsrailli siyasetçiler üzerinde bir baskı oluşturabilir. Hukukçu Dr. Abdullah Musab Şahin, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve İsrailli yetkililer için devreye girmesi halinde yaşanabilecek muhtemel senaryoları AA Analiz için kaleme aldı.
7 Ekim’den bu yana süren İsrail’in Gazze’ye saldırıları sebebiyle yakın dönemde çeşitli uluslararası organların devreye sokulmaya çalışıldığı görüldü. Pratikte en çok ses getiren ve kamuoyunda tartışılan teşebbüs, Güney Afrika’nın geçtiğimiz senenin son günlerinde 1948 tarihli Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırması Sözleşmesi kapsamında İsrail aleyhine Uluslararası Adalet Divanı (UAD) nezdinde yaptığı başvuru oldu. İvedilikle duruşmalar yapıldı ve ihtiyati tedbir kararları çıkarıldı. Bu karardan sonra İsrail’in Refah bölgesine yönelik saldırıları daha muhtemel hale geldi. Kıtlık tehlikesi de ciddi boyutlara ulaştı. Bu sebeplerle Güney Afrika tarafından yapılan ihtiyati tedbirlerin kapsamının genişletilmesi talebi UAD tarafından kabul edildi.
UAD, soykırım sözleşmesinin verdiği yetkiye bağlı olarak mevcut olayda soykırım fiilinin gerçekleşip gerçekleşmediğini ve buna bağlı olarak da devletin sorumluluğunu inceliyor. Bu süreç devam ederken Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) üzerindeki baskılar da devam etti. UCM bireyleri yargılama konusunda yetkilidir. Yani UCM, UAD’den farklı olarak şahısların uluslararası nitelikteki soykırım gibi bazı suçlar açısından cezalandırılması kararını verebiliyor. UAD’nin ihtiyati tedbir kararlarının siyasi baskı ve UCM gibi diğer uluslararası örgütlerin kararlarıyla desteklendiği ölçüde pratikte karşılık bulabileceği açıktı. Bu kapsamda, UCM’ye yönelik baskı ve talepler gitgide artış gösterdi. Öyle ki son günlerde İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu için UCM tarafından bir tutuklama emri çıkartılabileceği ciddi olarak gündeme geldi.
– Uluslararası Ceza Mahkemesi devreye girebilir
Son günlerde UCM savcısı Karim Khan’ın Refah’a saldırı yönündeki sözlü beyanlar ve fiili eylemler sebebiyle İsrailli üst düzey siyasetçiler ve askerler hakkında davalar açabileceği gündeme geliyor. Lahey’de UCM nezdinde İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Savunma Bakanı Yoav Gallant gibi siyasetçiler ve üst düzey askerler için tutuklama emrine varacak bir sürecin başlaması muhtemel görünüyor.
Uluslararası nitelikte ceza suçları açısından bireylerin sorumluluğunun soruşturulması UCM’nin yetki alanına giriyor. Son gelişmelere bakıldığında savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve soykırım Karim Khan’ın iddianamesinde gündeme getirebileceği suçlar olarak öne çıkıyor. Bu suç tipleri arasında belirgin farklılıklar var. Savaş suçlarıyla ilgili oluşan mevzuat, genel manada savaş şartları içinde kalan bireylerin ve bireylerin faydasına faaliyet gösteren hastaneler veya okullar gibi kamusal alanların saldırılardan korunmasını amaçlar. İnsanlığa karşı suçlar ise silahlı çatışmanın başlangıç ve bitiş anıyla sınırlı olmaksızın doğrudan sivil bireylere karşı işlenen suçlara odaklanır. Uluslararası ceza hukukunun en ağır suçu olan soykırım eylemine getirilen yasak ise birey yerine ulusal, etnik, ırksal veya dini açıdan ayırıcı özellikler gösteren bir topluluğun varlığını korumayı hedefler. Bu suçların unsurları arasında çeşitli farklılıklar olsa da Roma Statüsü gereği şahısların bu suçlardan yargılanması konusunda UCM yetkilidir. Yani süreç savcı Karim Khan’ın bu suçlardan herhangi birisine ya da birkaçına dayanarak hazırlayacağı iddianameye bağlı.
– Muhtemel gelişmeler
UAD’nin ihtiyati tedbir kararlarına uymayan ve kendisine Divan tarafından tanınan süre içinde gerekli belgeleri sunmayan İsrail bu tür eylemlerine devam ederse UCM savcısının bir iddianame hazırlaması beklenen gelişmelerden biridir. Bu iddianame teorik olarak savaş suçlarına, insanlığa karşı suçlara veya soykırıma yönelik olabilir. Fakat UAD’de soykırım yargılamaları henüz başlamadığından iddianamenin konusunun savaş suçları veya insanlığa karşı suçlar olması muhtemel görünüyor.
Bazı İsrailli politikacılar İsrail’in UCM’nin kurucu metni olan Roma Statüsü’ne taraf olmamasından dolayı UCM’nin böyle bir soruşturma yapma yetkisi olmadığı ileri sürüyor. Gerçekten de İsrail, Lahey merkezli mahkemenin kurucu metnine taraf değil. Ancak bu noktada suç teşkil eden eylemlerin yapıldığı yer önem taşıyor. Suçun işlendiği yer Filistin toprakları ve Filistin de yakın dönemde bu mahkemeyi teşkil eden metne taraf oldu. Bu sebeple, olayda UCM’nin yetkisinin olduğu açık. Ayrıca savcının çeşitli beyanlarında ve bölge ziyaretinde Hamas’ın İsrail’de ve İsrail’in Gazze’de işlediği suçlar konusunda mahkemenin yargı yetkisine sahip olduğunu beyan ettiğini de burada hatırlamak gerekir. Dolayısıyla, İsrail’in UCM’nin yargı yetkisine yönelik itirazları herhangi bir sonuç doğurmayacaktır.
– Başlaması muhtemel süreç ve İsrail’in tepkisi
Savcı Karim Khan geçtiğimiz aylarda çeşitli platformlarda süreci bireylerin sorumluluğu açısından takip ettiğini ve bazı gelişmelerden endişe duyduğunu beyan etti. Aynı zamanda savcı, İsrail ve Filistin’e bir ziyaret gerçekleştirerek süreci yakından takip ettiği mesajını da vermişti.
UCM’de iddianamenin hazırlanması ve sürecin başlaması geçtiğimiz aylarda mümkün olmadı. Burada, UCM sürecinin UAD’ye göre daha hantal olması ve savcının nispeten yanlı tutumu etkili oldu. Güney Afrika’nın başlattığı süreç sonrası gelinen noktada UCM’ye yönelik baskılar artış gösterdi. Baskıların yanında Divan’ın verdiği ihtiyati tedbirler, soykırıma ilişkin yargılamanın ilerleyen dönemde yapılacağına ilişkin karar, çeşitli uluslararası örgütlerin raporlarına giren Gazze’deki açlık ve sefalet durumu, Refah’a saldırı ihtimalinin artması gibi etkenler savcıyı iddianame hazırlama konusunda tetiklemiş görünüyor.
Bu yöndeki haberler İsrailli siyasetçilerin tepkisini çekti. En ciddi tepki Binyamin Netanyahu tarafından verildi. Netanyahu açıklamasında, UCM’de başlayacak herhangi bir sürecin İsrail’in “doğuştan gelen meşru müdafaa hakkı”nı baltalamak anlamına geleceğini iddia etti. Açıklamada aynı zamanda Orta Doğu’nun yegane demokrasisi ve dünyanın tek Yahudi devleti olarak Binyamin Netanyahu’nun liderliğindeki İsrail’in bu sürece boyun eğmeyeceği ifade edildi.
Yine Binyamin Netanyahu’nun önümüzdeki günlerde Çek Cumhuriyeti, İngiltere, Avusturya ve Hollanda başbakanlarıyla görüşmeler gerçekleştireceği burada hatırlanmalı. Bu açıklamalar UCM’ye yönelik önlem alma amaçlı bir baskı olarak değerlendirilebilir. İsrail ve müttefiklerinin UCM’ye yönelik baskısı, İsrailli yetkililerin yanında İsmail Heniyye veya Yahya Sinvar gibi Hamas’ın önde gelen isimleri için de tutuklama kararının çıkmasına sebep olabilir. UCM çift taraflı baskılar sebebiyle hem İsrailli yetkililer hem de Hamas liderleri için süreci başlatmayı tercih edebilir.
– Tutuklama kararı uygulanabilir mi?
UCM’nin zanlıları tutuklama ve ceza infaz yetkisi yok. Bu kapsamda, çıkarılacak bir kararın mahkemenin kurucu metni olan Roma Statüsü’ne taraf ülkelerin karara uygun tutumlarına bağlı olarak netice doğurabileceğini belirtmek gerekir. Her ne kadar suçun işlendiği yer olan Filistin UCM’ye taraf olduğu için İsrailli siyasetçiler için tutuklama kararı çıkarılabilse de İsrail bu sözleşmeye taraf değil. Bu sebeple İsrailli siyasetçilerin kendi ülkesinde tutuklanmaları pratikte mümkün değil.
Aynı mahkeme tarafından geçmişte Sudan lideri Ömer Beşir ve Rusya lideri Vladimir Putin hakkında tutuklama emri çıkarılmıştı. Benzer olarak iki ülke de UCM’nin kurucu metnine taraf değil. Bu sebeple kendi ülkelerinde tutuklanmaları mümkün olmadı. İki ülke liderlerinin yurtdışı seyahatlerinde UCM’nin yargı yetkisini tanıyan bir ülkeye gitmeleri durumunda teorik olarak tutuklama kararı uygulanabilse de pratikte bu da gerçekleşmedi. Örneğin, Ömer Beşir için Güney Afrika, Putin için Macaristan sözleşmenin yükümlülüklerini uygulamamayı tercih etti ve tutuklama kararlarını uygulamadı.
Dolayısıyla önceki örneklerde olduğu gibi muhtemel bir tutuklama emri İsrailli siyasetçilerin UCM’ye bağlılık konusunda kararlı ülkelere seyahat özgürlüklerinin kısıtlanmasına sebep olabilir. Bunun yanında, UCM’de alınan bir tutuklama kararı, UAD’nin ihtiyati tedbir kararlarının uygulanması noktasında İsrailli siyasetçiler üzerinde bir baskı oluşturabilir. Ayrıca İsrail’de de 7 Ekim sonrasında çeşitli vesilelerle duruşmaları zaman zaman ertelense bile Başbakan Binyamin Netanyahu aleyhinde devam eden yolsuzluk davaları var. Netanyahu karşıtı protestolar da devam ediyor. Bu sebeple, tutuklama kararının bu davaların gidişatını etkilemesi ve protestoları tetiklemesi mümkün görünüyor. Ayrıca diğer ülkelerin iç hukuk yargılamalarıyla aynı kişiler için çeşitli yaptırımlar kabul etmeleri de söz konusu olabilir. Görüldüğü gibi, UCM tarafından İsrailli yetkililere karşı çıkarılacak muhtemel bir tutuklama kararı pratikte tek başına ciddi sonuçlar doğurabilecek nitelikte değilse de mevcut gelişmelerin tamamı birlikte değerlendirildiğinde önem arz edecektir.
[Dr. Abdullah Musab Şahin Hukukçudur.]
* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.
*****************************************
Het Internationaal Strafhof kan ingrijpen in de zaak van Netanyahu
Onlangs is naar voren gebracht dat ICC-aanklager Karim Khan rechtszaken kan aanspannen tegen hoge Israëlische politici en soldaten vanwege mondelinge verklaringen en daadwerkelijke acties met betrekking tot de aanval op Rafah.
– Een arrestatiebevel uitgevaardigd door het Internationaal Strafhof kan druk uitoefenen op Israëlische politici met betrekking tot de uitvoering van de voorlopige rechterlijke beslissingen van het Internationaal Gerechtshof.
Advocaat dr. Abdullah Musab Şahin schreef voor AA Analysis de mogelijke scenario’s die zich kunnen voordoen als het Internationaal Strafhof (ICC) tussenbeide komt voor de Israëlische premier Benjamin Netanyahu en Israëlische functionarissen.
***
Er is gezien dat verschillende internationale instanties onlangs hebben geprobeerd betrokken te raken bij de aanvallen van Israël op Gaza, die sinds 7 oktober aanhouden. De meest uitgesproken en publiekelijk besproken poging in de praktijk was het verzoek van Zuid-Afrika aan het Internationale Gerechtshof (ICJ) tegen Israël in het kader van het Verdrag van 1948 ter voorkoming en bestraffing van genocide in de laatste dagen van vorig jaar. Er werden onmiddellijk hoorzittingen gehouden en er werden voorlopige bevelen uitgevaardigd. Na dit besluit werden Israëlische aanvallen op de regio Rafah waarschijnlijker. Het gevaar van hongersnood heeft ook een ernstig niveau bereikt. Om deze redenen werd het verzoek van Zuid-Afrika om de reikwijdte van de voorzorgsmaatregelen uit te breiden door het Internationaal Gerechtshof aanvaard.
Afhankelijk van de bevoegdheid die het genocideverdrag geeft, onderzoekt het Internationaal Gerechtshof of de daad van genocide heeft plaatsgevonden tijdens het huidige incident en, dienovereenkomstig, de verantwoordelijkheid van de staat. Terwijl dit proces voortduurde, bleef ook de druk op het Internationaal Strafhof (ICC) bestaan. Het ICC heeft de bevoegdheid om personen te berechten. Met andere woorden: het ICC kan, in tegenstelling tot het ICJ, besluiten individuen te straffen voor bepaalde internationale misdaden, zoals genocide. Het was duidelijk dat er in de praktijk op de voorlopige verbodsbeslissingen van het Internationaal Gerechtshof gereageerd kon worden, voor zover zij gesteund werden door politieke druk en de besluiten van andere internationale organisaties zoals het Internationaal Strafhof. In deze context namen de druk en de eisen op het ICC geleidelijk toe. Zozeer zelfs dat het onlangs serieus op de agenda is geplaatst dat het ICC mogelijk een arrestatiebevel uitvaardigt tegen de Israëlische premier Benjamin Netanyahu.
– Het Internationaal Strafhof kan tussenbeide komen
Onlangs is naar voren gebracht dat ICC-aanklager Karim Khan rechtszaken kan aanspannen tegen hoge Israëlische politici en soldaten vanwege mondelinge verklaringen en daadwerkelijke acties met betrekking tot de aanval op Rafah. Het lijkt waarschijnlijk dat er voor het ICC in Den Haag een proces zal beginnen, dat zal leiden tot arrestatiebevelen voor politici als de Israëlische premier Benjamin Netanyahu, minister van Defensie Yoav Gallant en hooggeplaatste soldaten.
Onderzoek naar de verantwoordelijkheid van individuen in termen van strafbare feiten van internationale aard valt onder de jurisdictie van het ICC. Gezien de laatste ontwikkelingen vallen oorlogsmisdaden, misdaden tegen de menselijkheid en genocide op als misdaden die Karim Khan in zijn aanklacht ter sprake kan brengen. Er zijn duidelijke verschillen tussen deze misdaadsoorten. De wetgeving met betrekking tot oorlogsmisdaden heeft doorgaans tot doel individuen die gevangen zitten in oorlogsomstandigheden en openbare ruimtes zoals ziekenhuizen of scholen die ten behoeve van individuen opereren, te beschermen tegen aanvallen. Misdaden tegen de menselijkheid richten zich daarentegen op misdaden die rechtstreeks tegen burgers zijn gepleegd, zonder zich te beperken tot het begin en het einde van het gewapende conflict. Het verbod op genocide, het ernstigste misdrijf in het internationale strafrecht, heeft tot doel het bestaan te beschermen van een gemeenschap die nationale, etnische, raciale of religieuze onderscheidende kenmerken heeft, en niet het individu. Hoewel er verschillende verschillen bestaan tussen de elementen van deze misdaden, is het ICC bevoegd om personen voor deze misdaden te vervolgen, in overeenstemming met het Statuut van Rome. Met andere woorden: het proces hangt af van de aanklacht die aanklager Karim Khan zal voorbereiden op basis van een of meer van deze misdaden.
– Mogelijke ontwikkelingen
Als Israël, dat zich niet houdt aan de voorlopige beslissingen van het Internationaal Gerechtshof en de noodzakelijke documenten niet binnen de door het Hof gestelde termijn heeft ingediend, dergelijke acties voortzet, is een van de verwachte ontwikkelingen dat de aanklager van het ICC een aanklacht zal voorbereiden. Deze aanklacht zou in theorie kunnen gelden voor oorlogsmisdaden, misdaden tegen de menselijkheid of genocide. Omdat de genocideprocessen bij het Internationaal Gerechtshof echter nog niet zijn begonnen, lijkt het waarschijnlijk dat het onderwerp van de aanklacht oorlogsmisdaden of misdaden tegen de menselijkheid zal zijn.
Sommige Israëlische politici beweren dat het ICC niet de bevoegdheid heeft om een dergelijk onderzoek uit te voeren, omdat Israël geen partij is bij het Statuut van Rome, de grondtekst van het ICC. Israël is inderdaad geen partij bij de oprichtingstekst van het in Den Haag gevestigde gerechtshof. Op dit punt is echter de plaats waar de strafbare feiten worden gepleegd van belang. De plaats waar de misdaad is gepleegd is Palestijns grondgebied, en Palestina is onlangs partij geworden bij de tekst tot oprichting van dit hof. Om deze reden is het duidelijk dat het ICC gezag heeft in deze zaak. Bovendien werd in de verschillende verklaringen van de aanklager en zijn bezoek aan de regio aangegeven dat de rechtbank jurisdictie heeft over de misdaden gepleegd door Hamas in Israël en Israël in Gaza.