Hollanda Parlamentosu’nun liberal kanadının en güçlü partisi Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi’nin başkanı olan Mark Rutte’nin istifası bir pes ediş mi yoksa siyasi bir taktik mi? Gamze Özdemir, Hollanda’daki siyasi durum, uluslarası ilişkiler ve Başbakan Rutte’nin istifasına dair ilginç ve düşünmeye değer yorumlar içeren bir yazı kaleme aldı. Sizin için alıntıladık…
******************************************************
Rutte’nın istifası: Hollanda’da siyasi hesaplar
Yorgan gitti kavga bitti mi acaba? Yoksa Rutte, doğru zamanlama ile ismini yıpratmadan bir sonraki hedefine doğru ilk adımını mı atmış oldu?
(Not: Gamze Özdemir imzalı bu yazı haber.sol.org.tr sitesinden alıntıdır)
Hollanda’nın siyasi havası, gri ve sisli şu sıralar. Başbakan Rutte’nın beklenmedik istifası sonucu yeni kurulmuş olan hükümet dağıldı. Süreç nasıl tamamlanacak, sonuçları ne olacak Hollanda’da merak konusu.
Şimdilik ortalama bir Hollandalı için yeterli gibi görünen hayli kişisel bir istifa gerekçesi ile karşı karşıyayız. Rutte’nin “Pazar sabahı siyaset ile ilgilenmeyen iki arkadaşımla kahve içerken birden yorulduğumu anladım, Başbakanlık ve Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi (VVE) genel başkanlık görevimi bırakmaya karar verdim” şeklindeki açıklaması, Hollanda’nın son 15 yılında başbakanlık koltuğunda oturan bir siyasetçi için fazlaca magazinel bir durum değil mi sizce de? Açıkçası, Rutte’nın istifasını bu kadar apolitik bir gerekçeye dayandırması, “Bu açıklama ile Rutte, neleri kamufle etme amacı taşıyor?” sorusunu da gündeme taşıyor.
Güven oylaması mı? Yoksa sadece bir zamanlama konusu mu?
Bunu anlayabilmek için istifa öncesi son siyasi duruma göz atmakta fayda var. Hollanda Parlamentosu’nun liberal kanadının en güçlü partisinin başkanı Rutte hakkında, meşhur pazar kahvesinin öncesindeki cuma günü parlamentoda güven oylaması açılmasına karar verilmişti. Koalisyon hükümetinde Rutte’nın en büyük destekçisi olan koalisyon ortağı Demokrat 66 (D66) partisinin genel başkanı, güven oylamasında Başbakan Rutte’yı desteklemeyeceğini beyan etmişti.
Ne tesadüftür ki, bu istifa ile pazartesi günü güven oylaması gündemi böylelikle ortadan kalkmış oldu. Yorgan gitti kavga bitti mi acaba? Yoksa Rutte, doğru zamanlama ile ismini yıpratmadan bir sonraki hedefine doğru ilk adımını mı atmış oldu?
Rutte için ilk güven oylaması talebi değildi aslında bu. Geçmiş hükümetlerde de hakkında güven oylaması yapıldı. En meşhur olanlarından biri, çocuk yardımlarının yanlış hesaplanması sonucu yüzlerce ailenin dağılması, onlarca işyerinin batması, intiharlar idi. Bir diğeri, Groningen’den doğalgaz çıkartıldığında yaşanan depremler ve bölgede yaşayan halkın evlerindeki hasarların deprem kaynaklı olduğunu bir türlü ispatlayamaması olmuştu. Sonuçta Rutte, bu politik krizlerin ardından da istifa edebilirdi, ama etmedi. Peki ama neden şimdi? Son seçimlerin ardından popülaritesi yeniden yükselişe geçmesine rağmen Rutte neden istifa etti?
Rutte’nın siyasi kariyeri için başka planları mı var?
2024 yılı, AB için seçim yılı. AB Komisyonu başkanlık seçimleri için adayların hükümette bir görevinin olmaması şartı var. AB Komisyonu başkanlık seçim tarihi 6-9 Haziran 2024. Rutte’nın istifası nedeniyle, Hollanda’daki erken seçim tarihi ise 22 Kasım 2023… Bu süre zarfında Rutte, fiilen başbakanlığa devam edecek, seçim sonrasında yeni hükümet belirlenene kadar da (ortalama 90 gün sürüyor) bu görevi sürdürecek.
Rutte’nın Hollanda’yı AB’nin yaptırımlarına (örneğin, sürdürülebilir enerji, Ukrayna-Rusya savaşında Hollanda’yı konumlandırışı) ilk uyan ülke haline getirmesi ve bir anlamda liderlik pozisyonuna taşıma çabası, Rutte’nın AB başkanlığına hazırlandığı yönündeki öngörüleri güçlendiriyor.
Rutte’dan sonra yeni başbakan adayları…
Rutte’nın siyasi kariyer hedeflerini bir kenarda tutarak, asıl konuya dönecek olursak, bundan sonra Hollanda’da neler olacak? Yeni başbakan ile Hollanda, daha farklı bir politik gündeme de mi hazırlanıyor?
İstifanın ardından, burjuva siyasetinde üç önemli ismin gündeme gelişi, Rutte’nın magazinel istifasının işaret ettiği rotayı netleştirmeye başladı. Bu isimlerden ilki Frans Timmermans. Avrupa Birliği Komisyonu Başkan Yardımcısı Timmermans’ın, kasım ayında Hollanda’da yapılacak erken genel seçimlerde İşçi Partisi ve Yeşil Sol Parti’nin birleşik liderliğine aday olmak üzere Avrupa Komisyonu’ndaki görevinden ayrılacağı haberi, gündeme bomba gibi düştü. AB komisyonu başkan yardımcılığından, Hollanda Yeşil Sol’unun başkanlığına adaylık, Timmermans için, daha alt kategoride bir görev için mevcut görevinden vazgeçmesi anlamına geliyor. Ancak iklim değişiklikleri ile ilgili yasaların Timmermans’ın eseri olduğu düşünülürse, Hollanda’nın yeni başbakan adayının kendisi olması çok da şaşırtıcı değil aslında. AB yasal zeminini oturttuktan sonra Hollanda’ya dönüp “iklim değişikliği” başlığı altında patronları memnun edecek politika izleyecek bir başkan tercih konusu olabilir elbette.
Soldan sağa…
Söz konusu adaylar arasındaki diğer bir isim ise Dilan Yeşilgöz… Babası 12 Eylül darbesinin hemen ardından, 1980 yılında siyasi sığınmacı olarak Türkiye’den Hollanda’ya göç etmiştir. Dilan Yeşilgöz, babasının yolundan giderek siyasete ilk adımını 19 yaşındayken Sosyalist Parti’ye girerek attı. Sonrasında Yeşil Sol, onu takiben de İşçi Partisi’ne katıldı. Ancak sanılanın aksine kendisini bu siyasal hatta tanımlayamadığı için siyasi kariyerinde beklediği gibi bir ilerleme kaydedemedi. Yeşilgöz, sağ liberal çizgide olan Özgürlük ve Demokrasi İçin Halk Partisi’ne (VVD) geçişiyle ilgili olarak söylediği, “VVD’ye üye oldum, şimdi su gibi akıyorum” sözleri, siyasi duruşunu netleştirdiğini kanıtlar nitelikte. İlk olarak, Amsterdam Belediye Meclisi’nde görev alan Yeşilgöz’ün, ayrımcılık konusunda keskin söylemleri var, ama herkesin kendi bireysel özgürlüğünü savunması gerektiği düşünüyor ve toplumsal kurtuluşun karşısına bireysel mücadele ve çıkarları koyuyor. Onun bu liberal özgürlükçü çizgisi VVD tarafından çok hızlı bir şekilde keşfediliyor. Amsterdam Belediye Meclis Üyeliği’nden sonra VVD içerisinde kariyer basamaklarını hızla tırmanıyor. Yeşilgöz, 25 Mayıs 2021’de Hollanda Hükûmeti’nde Ekonomik İşler ve İklim Politikası Devlet Bakanı olarak atandı. 10 Ocak 2022 tarihinden itibaren Güvenlik ve Adalet bakanı olarak görev yapıyor. Bu süre içerisinde de de VVD Yeşilgöz’ü parlamento ya da ülke içindeki demeçlerinde sık sık kullanarak genel başkanlığa hazırlamış görünüyor. Yeşigöz’ün liberal bireysel kurtuluş perspektifi, Hollanda hükümetinden beklentilerle örtüşüyor. Bir yanda İşçi Partisi’nin de desteğini alarak Timmermans liderliğinde bir Yeşil Sol Parti, öte yandan, kimlik mücadelesinde isim yapmış göçmen kökenli, ama kendini göçmen kimliğinden bireysel olarak kurtulmuş olarak ifade eden Hollandalı bir politikacı. Şimdiden hangisinin başbakan olacağını kestirmek çok kolay olmasa da birbirini destekleyecek çok güçlü koalisyon ortakları olacakları kesin görünüyor.
İçeride bunlar olurken, dışarıda muhtemel AB seçimlerine oynayacak ve İngiltere’nin AB’den ayrılması ile Amerikancılığın dozunu hızla artırmış olan (Ukrayna/Rusya savaşı başında, “bu savaşa bir kask bile vermeyiz” diyen Rutte, bugünlerde uçak, tank vs. yardımlarını artırmaları gerektiğini vurguluyor) Rutte’nın adaylığı kimseyi şaşırtmayacak.
Hem Hollandalı hem de Amerikancı patronların Hollanda’ya biçtiği rol, AB’nin Amerikancı güçlü müttefiki olmak. İngiltere’nin AB üyeliğinden ayrılışı ile birlikte daha önceleri İngiltere’nin arkasından ABD politikalarını destekleyen Hollanda hükümeti, bu boşluğu doldurmaya aday oldu. Rutte, Anayasaya aykırı olmasına rağmen Zelenski’yi parlamento toplantısına çağırıp konuşma yapmasına izin vererek, hem Hollandalı patronlarının Ukrayna’daki mal varlıklarına sahip çıkmış hem de Amerika’ya göz kırpmayı ihmal etmemiş oldu.
Tüm bunlar olurken, 2024 yılının kasım ayında yapılacak olan NATO seçimlerinde AB’de konuşulan en güçlü adayın Ucolduğunu akılda tutmak gerekiyor. Hatırlanacağı gibi, AB Komisyon Başkanlığı adaylardan biri Timmermans idi ve Ursula von der Leyen, sürpriz bir biçimde Angela Merkel’in desteklediği aday olarak seçimlere katılmış ve seçimleri kazanmıştı.
Hollanda ve Almanya burjuvazisi ve bu iki ülkenin iktidarları, bugüne kadar Ukrayna-Rusya savaşında sergiledikleri performans ile AB içinde Amerikancılığın yeni sesi olduklarını defalarca kanıtladılar. AB ülkelerinin, anti sovyetik tutumları ile 2. Dünya Savaşının galibiyetini Amerika’ya gümüş tepside sunmalarını, sosyal hakları hızla eriyen işçi sınıfını göçmenlerle tehdit etmelerini ve NATO yanlısı politikalarını hesaba katınca, 2024 ve sonrası için daha Amerikancı bir AB resmi çıkıyor. Hollanda-Almanya öncülüğünde hareket eden yeni AB’nin Amerika işbirliği ile Çin ve Rusya karşısında güçlenmeye ya da el değiştirmeye çalışan bir emperyalizm var karşımızda. Hollanda işçi sınıfı için yeni bir dönem çoktan başladı zaten. Bu dönemi kadın hakları, göçmenler, LGBT, vb. kimlik siyaseti ile bulandırıp bir de Yeşilgöz gibi liberal bireyselliği ile bir “başarı hikayesi” yazan politikacılarla gökkuşağının renklerine boyamaya çalışacaklar. Ne dersiniz? Bekleyip göreceğiz.
******************************************************