“Şirketler Crisitunity çağına nasıl ayak uydurur?” sorusunu yanıtlayan özel bir İletişim Danışmanlığı Ajansı’nın Başkanı Sibel Selvi, bu konuda izlenmesi gereken yol haritasını anlattı:
Krizlerle artık hayatımızın bir parçası, özellikle de şirketler için… Sadece yerel değil global krizler de herkesi etkilediği için bu yıkıcı etkileri pozitif bir fırsata çevirmek gittikçe daha da zorunlu bir hal alıyor. Bu durumu ise tam olarak “Crisitunity”, yani “kriz yoluyla fırsat” terimi tanımlıyor.
Bu terim, “The Simpsons” adlı televizyon programındaki Homer Simpson karakterinin hem kriz hem de fırsat olan bir durumu tanımlamak için yarattığı bir bölümde popüler hale getirildi. Kriz ile fırsatı birleştiren Crisitunity terimi, kriz içinde olumlu değişim ve büyüme fırsatlarının da olabileceği fikrini vurguluyor. Bu çağ aslında zorlukların, krizlerin ve aksaklıkların yalnızca olumsuz olaylar olarak değil, aynı zamanda olumlu değişim ve yenilik fırsatları olarak da görüldüğü bir dönemi ifade ediyor.
Crisitunity çağında ilerlemek ve gelişmek isteyen şirketlerin proaktif ve uyarlanabilir bir yaklaşım benimsemesi gerektir.
Sabit kalan kaybeder: Formül basit; sabit kalan kaybeder. Bu yüzden şirketlerin organizasyon genelinde çevik zihniyeti teşvik etmesi gerekiyor. Bu, değişimi bir sabit olarak benimsemek, denemeye açık olmak, geri bildirimlere ve gelişen trendlere göre stratejileri hızlı bir şekilde ayarlamak anlamına geliyor. Elbette organizasyonun her düzeyinde yenilikler teşvik edilmeli. Çünkü bir kriz, yaratıcı problem çözme ve yeni ürün, hizmet veya süreçlerin geliştirilmesi için bir katalizör olabilir.
Krizden doğabilecek fırsatlardan yararlanmak o kadar kolay değildir, asla armut pişip şirketlerin ağzına düşmez. Bunun için bir hazırlık ve olgunluk süreci gerekir. Dolayısıyla şirketler organizasyonel dayanıklılık oluşturmaya odaklanmalı. Bu kapsamda şirketler; tedarik zincirlerini çeşitlendirebilir, acil durum planları kurgulayabilir ve çalkantılı zamanları atlatmak için mali sağlıklarını güçlendirecek finansal stratejiler yaratabilirler. Tam da bu noktada senaryo geliştirmek ise en kritik madde. Çeşitli olası gelecekleri tahmin etmek için birden fazla senaryo yaratılmalı. Bu senaryolar, şirketin beklenmedik olaylara hazırlıklı olmasına ve bu durumlardan doğan fırsatlardan yararlanmaya hazır stratejilere sahip olmasına yardımcı olur.
Crisitunity çağında tüm paydaşlar kadar müşteriye de büyük iş düşüyor. Dolayısıyla müşterileri sürecin dışında tutmak gibi bir durum söz konusu olamaz, aksine müşteriyi karar mekanizmasının merkezinde tutmak adeta can simidi gibidir. Çünkü kriz sırasında müşterinin gelişen ihtiyaç ve davranışlarını anlamak yeni iş fırsatlarının belirlenmesine katkı sağlıyor. Ayrıca şirketler müşteri etkileşimi stratejilerini de güçlendirmeli. Bunun için müşteri geri bildirimleri aktif olarak dinlenmeli ve teklifler değişen ihtiyaçları karşılayacak şekilde uyarlanmalı. Müşterilerden bahsetmişken diğer paydaşları da unutmamak gerekiyor. Özellikle de kriz anlarında çalışanlar, müşteriler ve paydaşlarla şeffaf ve etkili iletişim sürdürmek oldukça önemli. Unutmayın, dürüst ve açık iletişim güven oluşturur ve belirsiz zamanlarda beklentilerin yönetilmesine yardımcı olur.
Yetenekleri çekin, iş birliğine açık olun… Şirketlerin en büyük sermayesi insan, en büyük gücü de yetenekli insandır. Dolayısıyla şirketler nitelikli işgücünü geliştirmeye ve ellerinde tutmaya özen göstermeli. Bunun için eğitime yatırım yapılabilir, beceri geliştirme ve yeniden beceri kazanma fırsatları sağlanabilir ve üst düzey yetenekleri çeken bir ortam yaratılabilir. Krizi fırsata çevirmenin bir diğer formülü ise iş birliğidir. Hem kuruluş içinde hem de dış ortaklarla iş birliği teşvik edilmelidir. İş birliğine dayalı çabalar, yenilikçi çözümlerin geliştirilmesine ve kaynakların paylaşılmasına yardımcı olur.
Veriyi kullanmayı öğrenmek şart… Karar vermede veriye dayalı içgörülere güvenilmeli. Verileri analiz etmek; pazar eğilimlerini, müşteri tercihlerini ve iyileştirilecek alanları anlamanıza yardımcı olur. Veriyi doğru okuyarak talep ve arzdaki değişikliklere hızla uyum sağlayabilen çevik bir tedarik zinciri geliştirmek de çok önemli. Bu, aksaklıkların önlenmesine ve ani piyasa değişimlerinden yararlanmaya yardımcı olur.
Uyarlanabilir liderlik hayat kurtarır… Kısa vadeli başarı, başarı değildir; mutlaka uzun vadeli bir sürece yayılmalıdır. Dolayısıyla şirketler acil zorlukları ele alırken uzun vadeli bir vizyona sahip olmalıdır. Krizler genellikle geçicidir ancak bu krizler sırasında alınan stratejik kararların kalıcı olumlu etkileri olabilir. Bu vizyonu uygulayacak olan kişiler ise liderlerden başkası değildir. Her düzeyde uyarlanabilir liderliği geliştirmek bu çağın bir zorunluluğuna dönüşüyor. Ekiplere değişim konusunda rehberlik edebilen ve zorlu durumlarda fırsatlar bulmaları için onlara ilham veren liderlerin önemi yadsınamaz.
Kriz çağının uyum sağlamayı, yenilikçiliği ve değişimi benimseme isteğini gerektirdiğini unutmayın. Krizlerle mücadele etmek ve fırsatları yakalamak arasındaki dengeyi kurabilen şirketler, günümüzün dinamik iş ortamında başarı için iyi bir konuma sahip olacak.