Ülkenin içinde bulunduğu durum göz önüne alındığında geriye absürt bir cümle kalıyor: “Artık neremizi kollayacağımızı bilmiyoruz.”
Kendime ve belki de hepinize baktığımda; Hayatımızda her zaman en küçük ayrıntıyı bile görmeyen, bilinçsizce her kelimemizi parçalayan, birileri var. Anlamı parmaklarının arasındadır ama onlar onu anlayamazlar. Bir kelime diğerinin gölgesinde kaybolur; biri diğerinin yerini alır. Başkalarının söylediklerine, yaptıklarına takılıp kalırlar… dağınık kelimeler, rastgele söylenip havada kaybolan cümleler… Herkes kendini savunurken sözler siliniyor, ve unutuluyor.
Hepinizi anlıyorum;
Kendine yakın bir ruha sahip olmamak ne kadar zor.
Birinin seni sadece birkaç kelimeyle tanıdığını düşünmesi ne kadar zor.
Bu, uzun zamandır ruhları kemiren, içten tüketen bir yara gibidir. Hikayenin içine hiç dalmadan yüzeye tutunmak. Kelimelerin kifayetsiz kaldığı, anlatmanın hiçbir işe yaramadığı bir zamanda yaşıyoruz.
Ama yine de sözlerin peşinden gitmeye devam eden biziz; boşluktaki yankıları yakalamaya çalışanlar… O yankılardan kendi desenini örenler…
Bazen hayat denkleminin çözümü yoktur; geriye sadece bir boşluk, ortada bir eksiklik kalıyor. O boşluğu kendi ellerimizle dolduruyoruz; yarattığımız süslemelerle, hatta belki sahte bir güvenceyle, kendimize söylediğimiz bir yalanla. Bazen bu oyunlarda kayboluyoruz, uyuşuyoruz, unutmaya çalışıyoruz.
Kendimi buldum mu?
Şu ana kadar boş bir arayıştan başka bir şey değildi.
Gerçekte hiç kimse aslında kendini bulmak istemez. Bu sana benzeyen birini bulmakla ilgili.
Dün gece kalabalığın ortasında kalemimi cebimde hissettim ve gözlerimde biriken hikayeler tamamlandı mı bilmiyorum. Sadece o gözlerde kalmak istiyorum. Belki de nedeni budur; kalbim taşıdığı yüke rağmen hâlâ kırılgan. Şanslıyım.
Defterime çizdiğim, belki de kafamda yarattığım bir hayat vardı; mükemmeldi. Belki gerçek olsa bile bu kadar gerçek olamazdı. Belki de bu benim en büyük acımdı ama aynı zamanda en büyük mutluluğumdu. Güldüm ve sonra birden hangi duyguya tutunacağımı bilemediğim için gözlerim yaşlarla doldu. Amaç bu muydu? Zaman sadece bu şekilde akıyordu, başka şekilde akmıyordu. Kelimelerle oynadım; kalemim hep sağlam kaldı ama cümleler hep kırık ve yarım kaldı. Aynı şiiri defalarca kazıdım zihnime; her seferinde ona farklı bir anlam vermeye çalıştım. Belki de mesele gerçekten inanmak değildi; inanmış gibi yapmaktı.
Anladığını zanneden ama yanılan herkes için yazıyorum.
Kimse beni anlamasın; cümleler birbirinin içine aksın, her şey farklı biçimlere bürünsün, anlamlar silinip gitsin.
Bu hikaye böyle yarım, kalsın.
Ama dün Kürtçe bir şarkı duydum.
“Ne kadar karanlık ve boş bir dünya.”
Hepsi bu.
Özlem Ok- NHaber.nl