Hollanda’da yaşayan bir gazeteci olarak, tatil için geldiğim Türkiye’de gözlemlediğim bazı durumlar beni derinden etkiledi. Ülkemizde milyonlarca mülteci yaşıyor ve bu insanların hayatlarını sürdürebilmek için çeşitli yollar aradıklarını görmekteyiz. Bazıları iş yerlerinde çalışırken, bazıları da mültecilerin yoğun yaşadığı bölgelerde kendi dükkanlarını açarak geçimlerini sağlamaya çalışıyor.
Ancak burada dikkat çeken önemli bir sorun var: Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, Türkiye’de de bir işletme açmak isteyenlerin ruhsat alması ve gelir vergisi ödemesi gerekiyor. Bu kurallar, işletmelerin yasal çerçevede faaliyet göstermesini sağlamak amacıyla oluşturulmuş. Fakat son zamanlarda yaptığım gözlemler, bu kuralların bazı kesimler tarafından hiçe sayıldığını gösteriyor.
Bir Türk işletmesinin yan komşusu olan bir mülteciye ait dükkanın ruhsatı olmadığını öğrendiğimde, bu durumun ne denli yaygın olduğunu anlamış oldum. Belediyeye yapılan sorgulamalarda, söz konusu dükkanın ruhsatının olmadığı ve vergi ödemediği cevabını almak oldukça düşündürücüydü. Bu gibi durumlar, yasalara uyan Türk işletmecileri için haksız rekabet yaratmakta ve kurallara uyulmadığı gerekçesiyle dükkanların kapatılmasına neden olmaktadır.
Mültecilerin ekonomik hayata katılımı elbette önemlidir; ancak bu süreçte yasal çerçevelere uyulması da bir o kadar gereklidir. İşletmelerin ruhsat alması ve vergi ödemesi, hem devletin gelirlerini artıracak hem de piyasa dengelerini koruyacaktır. Aksi takdirde, haksız rekabetin artması ve mevcut işletmelerin zor durumda kalması kaçınılmaz olacaktır.
Türkiye’nin bu karmaşık durumu, hem mültecilerin hem de yerel halkın menfaatlerini gözeten adil çözümler geliştirilmesini zorunlu kılmaktadır. Mültecilerin entegrasyonu ve ekonomik katkıları sağlanırken, yasal düzenlemelere de titizlikle uyulması gerektiğini unutmamalıyız.