Hayatta herkesin bir sınırı, duruşu, değeri vardır. “Haddini bilmek” bu sınırları idrak etmektir. Hadsizlik neredeyse sıradan bir hâl almış durumda. İnsanlar birbirinin hayatına kolayca müdahale edip sınır ihlallerini cesaret zannediyor. Bu davranış, hem bireysel ilişkilerde, hem toplumda telafisi zor yaralar açıyor.
“Haddini bilmek” sadece bireysel bir erdem değil, aynı zamanda toplumsal düzenin temel taşlarındandır. Toplum, bireylerin haklarına, sınırlarına saygı gösterildiği sürece huzur içindedir. Ne yazık ki, günümüzde sadece bireysel ilişkilerde değil, toplumsal yapıda da ciddi bir sorun hâline gelmiştir.
Toplumun sağlıklı işleyebilmesi, sınırlarını bilmesi, görev ve sorumluluklarını idrak etmesi gerekir. Bireylerin haddini aşması, yalnızca kişisel ilişkileri zedelemez, toplumsal düzeni de bozar. Örneğin, kamu görevlisinin yetkilerini aşması, toplumun adalet duygusunu zedeler. Bireyin düşüncesini ifade ederken başkalarının haklarını ihlal etmesi, özgürlükleri tehdit eder kaos oluşur, güven ortadan kalkar.
Toplumda haddini aşma özellikle sosyal medyada kendini gösteriyor. Empatiden yoksun insanlar birbirlerini tanımadan yargılayabiliyor. Başkalarının hayatına gereksiz müdahale ederek hoşgörü ve saygıyı ciddi anlamda tehdit ediyor.
Bireysel olarak sınır koymak önemli olsa da, toplumsal ölçekte daha geniş sorumluluklarımız var. Bireyselden ziyade kollektif bir tavır sergilemeli, toplumsal bilinç geliştirilmelidir. Medyanın, eğitim sisteminin ve toplumu yönlendiren diğer kurumların bu konuda yol gösterici bir rol oynaması gerekir.
Kendi sınırlarının farkında olan başkasının haklarını çiğnemez, kimseyi kırmaz. Bu durum bir zayıflık değil, aksine erdemdir. Haddini aşanlar bu ince dengeyi göremez, kibir ve bencillikle hareket eder.
Haddini aşana öfkeyle yaklaşmak çoğu zaman sorunu çözmek yerine büyütür. İnsan bazen kırılgan ruh hâliyle sert tepki vermek istesede sabırla net bir şekilde “Bu davranışın beni rahatsız etti” demek, ilişkiyi onarabilir.
Uyarılarımıza rağmen haddini aşmaya devam edenlere mesafe koymak, sağlıklı bir tercihtir. Herkese kapımızı açık tutmak, bizi yorar ve duygusal olarak tüketir. Hayatta hem kalbimizi hem sınırlarımızı korumalıyız.
Bir de “halsizlik” boyutu var. Haddini bilmemek, insanın ruhunu yorar. Herkesin sınırını ihlal etmeye çalışan biri, aslında kendi ruhunu tüketir. Sürekli bir güç mücadelesi içinde olmak, insanı yıpratır. Bu nedenle haddini bilen bir insan, kendine huzurlu bir dünya kurar. Başkalarının hayatına gereksiz yere müdahale etmek yerine, kendi yolculuğuna odaklanır.
Unutmayalım, haddini bilmek bir özgüven işaretidir. Kendi sınırlarımızı koruduğumuzda başkalarının da sınırlarına saygı duyarız. Haddini aşanlara sabırla, ama kararlılıkla yaklaşmalı; gerektiğinde sınır çizmeyi bilmeliyiz. Kalbimiz ve ruhumuz başkalarının hoyratça çiğneyebileceği bir alan değildir. Hayat, incelikleriyle güzel; bu incelikleri korumak da bizim elimizde.
Sonuç olarak haddini bilmek hem bireysel hem toplumsal huzurun, barışın anahtarıdır. Toplumun tüm yapısında güven ve saygıyı oluşturur, güçlendirir.
Şerife Şerife Bozoğlan Eker-NHaber.nl