Benim dinginlik saatlerim öğleden sonrayı akşama bağlayan saatlerden sadece birkaçı.
Maymun iştahlı değilim o konuda da. Bana yeteni alıp çekilirim
Bahsettiğim saatlerde yaptığım konuşmalar veya hareketler çoğunlukla beynimden habersiz olabiliyor, çünkü o vakitler beynimi çıkartıp masanın üzerine koyuyorum ve bazen bedenimle arasındaki fişi bile çektiğimi biliyorum.
Gündüzün hengâmesinde mücadele yaşadığı için onu daha fazla yormak istemiyorum belki.
Belki de bencillik yapıp muhatap olmak istemiyorum.
Dolayısıyla o saatlerde yaptığım paylaşımlar tamamen ben oluyor çünkü beni kalbim yönetiyor. (Onu bedenimden ayırma kudretini henüz kendimde bulamadım.)
Fakat ertesi gün baktığımda hoşuma gitmeyen hatta saçma bulduklarımı silebiliyorum.
‘Serpil bunu nasıl paylaştın sen!’ deyip sorguya tuttuklarım da oluyor!
Beyin kaldığı yerden vardiyayı devralıyor yani…
Bu sefer kendimle iç çekişme başlıyor, ama bunu yapmak zorunda hissediyorum kendimi; çünkü gündüz beynimle akşam kalbimle yönetildiğimi düşünüyorum ben.
Dedim ya beynimi çıkarıp masanın üstüne koyuyorum kalp alıyor görevi, bu sefer dizginler onda, dilediği gibi at koşturuyor özel alanımda ve kuklası oluyorum müdahalesiz (pek de gönüllü olmamakla beraber)
Sizde de oluyor mu? Kalbimin sesiyle beynimin sesi aynı çıkmıyor.
Mütemadiyen bir gürültü halindeler.
Aynı konuları farklı yorumluyorlar ve ayrı düşünceler sarınca insan bedenini karıncalaşmış, uğultulu, sağlıksız neticeler ortaya çıkıyor.
Bunu beynimin hükmünde yazıyorum şu an…
Aklınız ve kalbinizin aynı çizgide ya da paralelinde buluşması ümidiyle…
Serpil Barın Torunoğulları. NHaber.nl