Yaşadıklarını, dertlerini, hayal kırıklıklarını, uğradığı haksızlıları anlatmak için yıllardır beni bekliyormuş sanki.
Uçakta yanıma oturan yaşlı ihtiyarın üç saat boyunca anlattıkları her insanın başına gelebilecek sıradan şeylerdi!
Bu meslekte benzer insanlarla karşılaşmış, benzer olaylar duymuş birisi olarak pek fazla ilgimi çekmiyordu anlattıkları, ama içimi karartmaya yetmişti…
Dinlediğimi bilmesi, biraz da teselli etmek için ne söylediysem fayda etmedi. Karamsarlığı, anlattıkça azalacağı yerde daha da artıyordu
Hostesin, on beş dakika sonra havaalanına inmek üzere olduğumuz anosu ve “Kemerlerinizi bağlayın” direktifi ile anlattıklarına noktayı koymanın zamanı geldiğini anlamış olmalı ki; yıllardır aklımda çakılı duran son cümlesini söyledi: “ Kararmaya görsün gönlün bir kere, bin tane güneşin olsa nafile”
***
Yıllardır yaptığım araştırmalarda, dineldiğim öykülerde senaryo aynı, sadece kahramanlar farklıydı. Yol arkadaşımın son sözleri Avrupalı Türklerin büyük çoğunluğunun sessiz, ortak feryadıydı ve ancak bu kadar güzel özetlenebilirdi.
“ Kararmaya görsün gönlün bir kere, bin tane güneşin olsa nafile”
Neydi bu insanları bu kadar karamsar yapan? Hiç bir umut yok mu içinde düştükleri karamsarlık denizinden kurtulmak için?
Bu soruların cevabından önce bu insanların kırk yıllık geçmişlerine kısaca göz atmak gerekir.
Avrupalı Türkler, buralara geldikleri ilk yıllarda eş, dost, akrabalarına, 70’li yıllarda kooperatiflere kaptırmış paralarını…
Yine 70’li yıllarda yaşanan, kasabalara , köylere kadar sirayet eden sağ-sol olayları karartmış ufuklarını..
80’li yıllar, bankerlerin, bankaların alın terlerine dadandığı yıllar olarak yazılmış kara bahtlarına…
Banker, banka çarkının acımasız dişlileri arasında parçalanmış umutları, bir kat daha koyulaşmış gönüllerindeki kara…
Son kez, “Allah, Peygamber, din iman, besmele, Kur’an ile çıkmışlar yola .
Rehberleri, din bezirganı “ Holdingler”
Gönüllerdeki “kara”, “yeşil”e döner gibi olur, yeşermeye başlar bir ara.
Yılların zararını telafi etme arzularına tamahkarlıkları da eklenince, gözü kapalı vermişler ellerinde avuçlarında ne varsa “Holding şarlatanlarına”
***
Sağır olmuş, lal olmuş sanırsınız birinci, ikinci neslin büyük çoğunluğunu. Horlanmalarını, dışlanmalarını duymuyor tınmıyorlar sanki.
Çünkü, “Orda bir köy var uzakta, o köy, bizim köyümüzdür” şarkısını terennüm eder dudakları, kendileri duyabilecek desibelde.
Çeteler, cinayetler, yolsuzluklar, trafik kazaları, terör…Yaşanan ne kadar olumsuzluk varsa kanatır gönüllerini Avrupalı Türklerin…
Fakat, güzel bir haber, bir kıvılcım, bir gelişme, bir başarı haberi dağıtır karanlıkları, sarar yaralarını, yeşertir “umut” tohumlarını…
Su olur, yüreklerine serpilen. Ferahlar, şahlanırlar yeniden, ölülerinden dirilirler Avrupalı Türkler…
Hiç bir güç, hiçbir şer odağı, memleket, vatan sevdasını söküp atamamıştır Hiçbir kara, hiçbir yara derinlerde sapa sağlam duran, “aşk”a, öz’e erişememiş, zarar verememiştir. Dilleri ne derse desin Avrupalı Türkün, yüreklerinde yanan meşale, söndürülememiştir, sönmemiştir, söndürülemez. “Mal canın yongasıdır” diyen de onlardır, “Mal da yalan, mülk de yalan…” diyenler de. İşte, işin asıl sırrı bu iki sözde saklıdır…
***
Yıllardır Avrupa’da yaşayan biri olarak bugüne kadar Türkiye’den çeşitli sebeplerle buraları ziyarete gelen beş yüz kadar misafir ağırladık.
Sahne sanatçıları başta olmak üzere sırasıyla politikacılar, bakanlar, başbakanlar, valiler, iş adamları, belediye başkanları, öğretim görevlileri, bilim adamaları, yazarlar, sinema sanatçıları öğrenciler…
Mesleğim gereği ziyaretlerini, görüşmelerini haberler yaptım/yazdım. Uzun uzun sohbetler ettiklerimiz, dostluklar kurduklarımız oldu. Gün oldu gönlümüz karardı, gün oldu içimiz ferahladı duyduklarımızdan. Karartan haberleri, olayları unuttuk, ferahlatanlara sarıldık. Sarıldıklarımızın artması, yaşaması için çaba harcadık.
Yavuz Nufel-NHaber.nl
Olmaya cihanda devlet bir nefes. Sihhat gibi Malta yalan mulder yalan gel birazda sen oyalak tüm paralarini katiran akillilar tirnak içinde bire yuz kazanacagini sana saftiriklerdir şayet kanaatkar olsalardi bir tek kuruslari kaybolmaz ve gonullerini aydinlatmak için gunes beklemezlerdi hamd olsun 59 Yıldır kendi icimdeki gunes ile aydinlanmayi rabbim bana nasip etti