Bir önceki yazımın başlığı: Hollandalı Türkleri ilk kez tek yumruk gördüm
Hayatımda ince eleyerek, sık dokuyarak, tarafsız, objektif en çok zaman harcayarak yazdığım yazıların ilk 10’na giren bir yazı oldu bence…
A’dan Z’ye her kesimden onlarca güzel tebrik aldım. Öyle ya 60 yıllık Hollanda’ya göç tarihimizde ilk kez bu kadar farklı düşünce ortak paydada buluşmuş, hem fikir olmuştu.
Maalesef hem yanılmış, hem de okurlarımı yanıltmışım, özür dilerim…
Yazının yayınlanmasının hemen ardından bir WhatsApp mesajı aldım: Üstad hayal kırıklığı yaşıyorum.
Cevaben, “niye?”yazdım.
Geri cevap yok…
Sonra telefonlar aldım.
Toplantının nerede yapıldığını, kimin düzenlediğini yazımda belirtmemişim.
Anlattım, açıkladım…
Daha sonra sevdiğim, tanıdığım Hüseyin Sayılgan kardeşimiz sosyal medyadaki paylaşımın altına, “ Yavuz bey, bu toplantının davetini UİD teşkilatı yaptı diye biliyorum ben yanlış mıyım.?” diye yorum yazmış.
Doğru, ben de şu cevabı yazdım:
Haber metni:
5N1K, Haberciliğin haber yazma tekniğinin temeli olmazda olmazıdır, Ne, neden, nasıl, nerede, ne zaman ve kim sorularının cevabı verilir.
Köşe yazısı:
Köşe yazısı veya fıkra; bir yazarın ve köşe yazarı’nın herhangi bir konu veya günlük olaylar hakkındaki görüşlerini, düşüncelerini ayrıntılara inmeden anlattığı gazete ve dergilerde yayımlanan kısa fikir yazılarının genel adıdır.
…
Özelden nasıl gazeteci olduğumu sorgulayan(lar)a da gönderdim köşe yazısı ile haber ararsındaki farkı/ tanımı…
Gelen bir cevaba çok güldüm: Yavuz bey anlaşılan sende bütün “N” ler İsmet…
“N”ler ve İsmet cevabı, sen ne anlatırsan anlat, anlattıkların karşındakinin anladığı kadardır, sözünün tam karşılığı oldu.
O toplantıya katılan teşkilat ve STK’ların sadece adlarını yazdım, 1963 Ankara anlaşmasını hiçe sayan Hollanda’nın yeni uyum yasasına karşı hukuk savaşı başlatan Av. İsmet Özkara’dan başka hiç bir başkan veya temsilci adını da özellikle yazmadım.
Nedeni ise yukarıda yazdığım gibi haber ve köşe yazısı arasındaki fark. Ayrıca herkesin tabiri ile Hollanda’da 500 bin kişiyi ilgilendiren bu konuda madem ortak paydada buluşuldu, kimse konuyu “ben”leştirmesin, “biz”leştirsin istedim.
Fakat olay öyle bir hal aldı ki, bu güzel toplantıyı “biz” ve “onlar”a dönüştürme gafleti içinde bana gazetecilik ve köşe yazısı nasıl yazılır gayretine düşüldü!
Özel yazışmalar olduğu için yine kimsenin ismini yazmayacağım…
Amma ve lakin, bu tepkileri “yazmasam olmaz” dedirtti.
Çünkü onlara göre Sezar’ın hakkını Sezar’a vermiyordum, aslan payını aslanın elinden alıyordum!
Neyse, toplantıda 1963 Ankara anlaşmasını hiçe sayan Hollanda’nın yeni uyum yasası ile kimleri mağdur edeceği konuşulurken, imamların da Türkiye’den Hollanda’ya gelip görev yapmalarının zorluğu dile getirildi.
Fakat konuşmaların ana fikri, sanki bu yeni uyum yasası sanki sadece imamlar içln çıkartılmış, bu toplantı da, imza kampanyası da imamların rahatça gelmesi için başlatılmış havası esmeye başladı.
Söz alarak müdahale ettim, “kurduğunuz 36 cümlemin 24’ünde imamlar diyorsunuz. Bu yasa aile birleşimini, eşleri, çocukları, iş adamlarını kısaca 500 bin vatandaşı ilgilendiriyor mu”, dedim…
Vay sen misin böyle diyen, toplantıda sesi içine kaçan arkadaşlar, yine özel mesajlarında, “ Sen imamlardan haber ver, gelsin mi gelmesin mi” , “ Sen imamlara neden karşısın” vb cümlelerle olayı başka mecraya çekmek istiyorlar iyi mi?
Bizim oralarda bir konuyu bilerek isteyerek yanlış anlayanlara “Eşeği kıçından samanlıyor” derler…
Aynen de öyle bir durum ile karşı karşıya kaldım…
Sayın etkili tepkililer, sakın aşağıda sıralayacağım beşi bir yerde sözleri es geçmeyin olur mu?
Eğer bu dava kazanılır, yeni uyum yasası iptal edilirse zaten imamların önlerine konan engel otomatik olarak kalkacaktır, bu bir…
Eğer imamlar ön plana çıkartılırsa Avrupa’da esen İslamafobi rüzgarının şiddetini artırır, bu iki…
Orada bir STK temsilcisinin de söylediği gibi ben de bir imamın oğluyum ve bundan gurur duyuyorum, bu üç…
O toplantıya geniş tabanlı STK temsilcilerinin olmasına rağmen imamları temsilen neden kimse yoktu, çağrılmadılar mı, çağırıldılar da gelen mi olmadı, bu dört…
Dağın fare doğuracağına sevinirken, bu kafa ve bu “ben” merkezcilikle 60 yıllık göç tarihi dağın bırakın fare doğuramasını beklemeyi en kısa zamanda düşük yapar, bu da beş olsun…
Not: Bir önceki yazıyı okumak için bu linki kullanabilirsiniz
Yavuz Nufel -nhaber.nl