Türk Dil Kurumu’na inat kelimeler ürettim/üretiyorum. Hiç birisi oğlumun beş yaşında (1994) ürettiği “Güzeltmek” kadar tutmadı. Odasını toplar, düzeltir; “Güzelttim!” diye seslenirdi. Böyle bir kelime dilimizde olmadığını defalarca söylememe rağmen yıllarca odasını hep güzelttiğini söyledi.
Bu fiili(!) ikinci kez başlık olarak kullanıyorum. Google’a yiğitlik olmaz, Google amcaya sordum pek fazla bir şey söylemedi “ Güzeltmek” hakkında.
Ne olursa olsun, yine de yeni neslin büyük bölümünün, orta yaşlı özenti züppelerin, içi geçmiş entelektüellerin kullandığı kelimelerin yanında “ Güzeltmek” daha masum, daha sevimli gelmiyor mu kulağımıza, dilimize…
Bu kelimenin kulağını tırmalayacağına peşinen inandığım Rıfkı amcalar yengelerimin, “Yemek buza döndü, hadi Rıfkı!” uyarılarını beş dakika duymazdan gelip önce fermanlarını yazacaklar;
sonra da Yavuz Nufel’i “Güzeltmenin” mutluluğu ile muşmula şerbeti kıvamına gelmiş çaylarını yudumlanırken, ” Ben aslında gizli görevliyim! Kocan ne önemi adam ah bir bilsen” düşüncelerini gizemli bir şekilde yengelerime yansıtmaya çalışacaklardır.
Oysa daha geçen yaz sanal dünyada kendisini bile inandırdığı gizli görevli kimliği nüksetmiş, kendisinden para isteyen tinerci çocuğa kalabalık ortamdan da cesaret alarak, “ Sen benim kim olduğumu biliyor musun!” diye çıkışmıştı…
Tinerci çocuk, elindeki kelebek bıçağı gösterip, “ Asıl ben sana kim olduğumu gösterirdim ama yanındaki yengeme dua et!” sözleriyle Rıfkı amcanın gözlerinin yuvalarından çıkarcasına pörtlediğini yengem unutur mu hiç…
Yengem yine de laf olsun torba dolsun babında; “ Hayırdır Rıfkı gene ne yazıyordun öyle ciddi ciddi? “ sorusunun ikinci perdah tıraş olduğunu kavrayamayacak kadar saftirik Rıfkı amca, “ Önemli bir şey değil canım, bir haddini bilmeze haddini bildirdim” diyecektir…
Yengemin tıraş üstü kolonya niyetine, “ Yapma Rıfkı bu gidişle başın belaya girecek valla” sözleri ile kendinin çok çok önemli ve gizli bir elaman olduğuna bir kez daha inandıran Rıfkı amca; “ Merak etme hanım, “ Nick Namem Bahtiyar” diyecektir.
Bile bile lades oyununda, çok önemli hatta kendisinin bile kendine söylemesi sakıncalı bir sırrı ağzında kaçırmış edasıyla Rıfkı amca sesini alçaltarak; “ Aman hanım, gözünü seveyim, kimselere söyleme, eğer deşifre olursam işte o zaman başımız belaya girer” diyecektir.
Rıfkı amcanın asıl niyeti, ikindi çaylarında, altın günlerinde yengemin bu gizli görevli dedikodusunu mahalleliye yaymasıdır. Oysa yengem, Rıfkı amcanın ne kadar tırsak, korkak biri olduğunu evlendikleri ilk yıllarda öğrenmiştir. Kendisine göre 70’li yılların zıpkın delikanlısı Rıfkı Amca, geceleri bahçe duvarına yazı yazan yeni yetme çocukları perde arkasından izler, çocuklar işlerini bitirip gittikten sonra Debreli Hasan’ın martini gibi gürlerdi.
En kahraman(!) eşinin sesine uyanan yenge, “ Yat uyu Rıfkı hep böyle yapıyorsun gecenin bi yarısında, yarın sen işe gidince ben silerim”. Yengenin sözleri üzerine Rıfkı amca göğsünü evladını korumak için siper eden babanın son sözleri gibi (!) “ Aman sakın ha, başımıza iş almayalım, devletin polisi var askeri var” derdi.
Evet, Rıfkı amcalar ve onlar gibi olanlar, sizler yine iyisiniz, çünkü pastörize sütle büyüdünüz, “Güzelmeniz” ya da birilerini “Güzeltmeniz” zorda olsa mümkün. Şimdilik klavye kahramanlığına devam edin.
Bir de Amerikan yardımı süt tozu ile büyüyen bir nesil var: “ Süt tozu çoçukları” Onlar da ayrı bir yazı konusu.
Gerçek anlamda “düzelten” ya da “Güzelten”ler Anadolu yaylalarında kekikle beslenen koyunların, ineklerin sütünü katkı maddesi olmadan içenlerdir. Kim çocukluğunda ne sütü içti biraz düşünsün.
“Bülbülün çektiği dili belası” derler ama asıl çilesi / çektiği bülbül ötüşlü kanaryalardandır. Sahi kanaryalar neden hiç kendi sesleri ile ötmezler?
Başkasının ağzı ile konuşan, gülen, ağlayan ötenleri de blr başka sefere “Güzeltmek” lazım.
Ayrıca güzelttiklerimizi de “Yazmadan olmaz!”
( Altın Arşivden )
10 Ocak 2010
Yavuz Nufel – N’haber