60 yıl önce, Türkiye’den Avrupa’ya, özellikle de Hollanda’ya doğru başlayan iş gücü göçü, bir hayalin peşinden koşan insanların hikâyesiydi. Daha iyi bir yaşam, çocuklarına parlak bir gelecek ve memlekette kalanlara destek olma arzusu, binlerce insanı bavulunu toplayıp bilinmez bir geleceğe doğru yola çıkmaya zorladı. Geldikleri ülkelerde çoğu kez dilini bilmedikleri, kültürüne yabancı oldukları bir dünyada hayatta kalmaya çalıştılar. Bu, sadece ekonomik değil, aynı zamanda kültürel ve sosyal bir mücadeleydi.
“Çay koy, size geliyoruz”
Birinci nesil Türkler, karşılaştıkları zorluklara rağmen bir arada olmayı başardı. Camiler, dernekler, sosyal etkinlikler onların hem kendilerini ifade etmelerine hem de kültürlerini yaşatmalarına olanak sağladı. Hafta sonları aileler birbirlerini ziyaret eder, sofralar kurulur, sohbetler edilir, çocuklar evin büyüklerinden hikâyeler dinlerdi. “Çay koy, size geliyoruz” cümlesi o yılların en samimi davetlerinden biriydi. Bayramlar ise başlı başına bir coşku ve birliktelik zamanlarıydı. Bayramlaşma, çocukların büyüklerden harçlık alması, eller öpülmesi gibi gelenekler, bu toplumun dokusunu oluşturan değerlerdi.
Herkesin elinde bir telefon
Ancak, bugün gelinen nokta geçmişin o sıcak günlerinden oldukça uzak. Dijitalleşmenin etkisi, bireyselleşen yaşam tarzları ve yoğun hayat temposu, toplumun sosyal dokusunu büyük ölçüde değiştirdi. Bir zamanlar birbirini her fırsatta ziyaret eden aileler, bugün nadiren bir araya geliyor. Bayramlarda yapılan ziyaretler, yerini soğuk telefon mesajlarına bırakmış durumda. Birkaç kişi bir araya geldiğinde ise herkesin elinde bir telefon, gözleri ekranlara kilitlenmiş şekilde kendi dünyasında kayboluyor.
Birinci neslin büyük fedakârlıklarla yaşattığı gelenekler, artık yerini hızla bireysel yaşama ve modern dünyanın yalnızlığına bırakıyor. Bu yalnızlık sadece fiziksel değil, duygusal bir kopuşu da beraberinde getiriyor. Gençler arasında büyüklere saygı ve bağlılık azalıyor; aile bağları, dijital dünyanın hızına yenik düşüyor.
Yavaş yavaş yok oluyoruz
Bu değişim, yalnızca bireylerin değil, bir toplumun kimliğini de tehdit ediyor. O eski sıcaklık, dayanışma ve kültürel zenginlik yavaş yavaş yok oluyor. Hollanda gibi çok kültürlü bir ülkede, Türk toplumu kendi kültürünü ve değerlerini korumakta giderek daha fazla zorlanıyor.
Bu durum, sadece eleştirilmesi gereken bir konu değil; aynı zamanda üzerinde düşünülmesi ve çözüm üretilmesi gereken bir mesele. Eski gelenekleri modern hayatın içine entegre edebilecek yollar bulunmalı. Örneğin, aileler arasındaki bağları yeniden güçlendirmek için düzenli etkinlikler yapılabilir; gençlere büyüklerinden öğrenebilecekleri değerler aktarılabilir. Dijitalleşmenin sunduğu fırsatlar, toplumu birbirine bağlayacak şekilde kullanılabilir.
Bu bir varoluş meselesidir
Birinci neslin gözünden bakıldığında bu durum, büyük bir hayal kırıklığı yaratıyor olabilir. Onların hayali, daha güçlü bir toplum yaratmak ve bu toplumu bir arada tutmaktı. Şimdi ise bu hayal, modern dünyanın soğuk duvarlarına çarpmış gibi görünüyor. Ancak unutulmamalıdır ki, bir toplumun gücü, geçmişine sahip çıkıp geleceğini inşa etme kararlılığına bağlıdır.
Türk toplumu olarak, hem geçmişin değerlerini hem de geleceğin gerekliliklerini dengelemek zorundayız. Çünkü bu sadece bir toplumsal mesele değil, aynı zamanda bir varoluş meselesidir.
Eline yuregine saglik cok dogru ve onemli bir meseleye parmak basmissin bu hususlarin sosyolojik yonleri ile arastirilmasi sart selamlar.basarilar.