Ne zaman gurbetin ne olduğunu sorsam, aklıma hep bir renk gelir. Siyah mı? Yeşil mi? Gri mi? Gurbetin bir rengi olabilir mi, diye düşünmeden edemem. Ama aslında gurbet neydi ki? Annenin sıcak kucağından, babanın koruyucu kanatlarının altından çıkıp bilinmeyene doğru yol almak mıydı? Yoksa sevdiklerinden, alışkanlıklarından ve tanıdığın hayattan uzak kalmak mıydı? Daha bu soruları sormaya fırsat bulamadan kendimizi gurbet yollarında buluruz.
Sevgili NHaber okurlarım, gurbetin kadınları olarak çıktığımız bu yolculukta, gurbetin kadınlarına dair bir yaşanmışlığı sizlerle daha paylaşmak istiyorum. Birçok kadının yaşadığı, fakat çoğu zaman sesi duyulmayan bir yolculuk bu. Gurbetin zorlukları, hayal kırıklıkları ve umutla nasıl iç içe geçtiğini gözler önüne seriyor. Hayaller, kısıtlamalar, güçlü kadınlar ve onların gözlerinden süzülen mücadelenin hikayesi… Gelin, hep birlikte bu içten yolculuğa tanıklık edelim.
Hayalleri yarım kalmış bir kadın
Nur Hanım’la uzun bir aradan sonra görüştüğümüzde, ona “Neden yazmıyorsun?” dedim. “Anlat ki sadece içinde buruk bir ‘ah’ olarak kalmasın, hayat bulsun,” diye ekledim. O da o gece, yaşanmışlıklarının kısa bir özetini yazıp bana gönderdi. Şimdi de bu hikayeyi, siz sevgili okurlarımla paylaşmak istiyorum.
Ayrılık günü geldiğinde, annem beni gözyaşlarıyla uğurlamıştı. Nereye gittiğimi tam bilmeden içini bir parça rahatlatmaya çalışsa da, ben hayatımın tamamen değişeceğini sezmiştim. Yeni bir vatan, yeni bir aile, yeni bir hayat… O gün eşim ve ailesi beni havaalanında karşıladılar. Yağmur hiç durmadı; sanki gurbetin soğuk yüzünü göstermek istercesine. Yeni ev, yeni aile, yeni düzen derken alışmaya çalıştım. Ama sonbaharın dökülen yaprakları, köyümün eşsiz manzaralarını hatırlatarak bana biraz da olsa teselli oldu.
Dil kursuna yazılmak benim için bir dönüm noktasıydı. İki çocuğumla kursa gitmek, hem benim hem de onların geleceği için attığım güçlü bir adımdı. Çocukken okuyup meslek sahibi olma hayalim yarım kalmıştı, ama şimdi bu hayali gerçekleştirmek için bir fırsatım vardı. Kursu başarıyla bitirip diplomamı aldığımda sevinçle eve döndüm. Ancak kayınvalidemin “Gidemezsin” demesiyle hayallerime çizilen sınırları bir kez daha hissettim. Bizde büyükler ne derse o olurdu; onların sözü hep geçerliydi.
Kendi hayllerimden vazgeçtim ama…
Bu, benim hikayemin başlangıcıydı. Kendi hayallerimden vazgeçtim, çocuklarımı büyütmek için elimden geleni yaptım. Ama bir gün aynaya baktığımda, yüzümde yılların izlerini gördüm. Saçlarıma düşen aklar, o gri ve siyah yılların sessiz tanıklarıydı. Geçmişi düşünmek, zamanın nasıl geçtiğini anlamaya çalışmak beni gurbetin asıl dersini öğrenmeye itti.
Hayat devam ediyor… Ve ben, şimdi köyümdeki kız çocuklarına destek oluyorum. Onların hayallerine ulaşmalarına yardımcı olmak, onlara hayal kurmayı öğretmek bana tarif edilemez bir mutluluk veriyor. Çünkü biliyorum ki, onlar benim ulaşamadığım hayallere bir gün ulaşacak. Benim aşamadığım kapıları, onlar ardına kadar açacak.
İşte bir gurbet kadınının yaşanmışlıklarını, azmini, sabrını ve en önemlisi fedakarlığını sizlerle buluşturdum. Hayat ne kadar zorluklarla dolu olsa da, bir kadının mücadele gücüyle her engeli aşabileceğine inanıyorum. Gurbet zor olabilir, ama umut ve inançla çıkılan bu yolda, fedakarlık her zaman kazanır.
Zafer bayramı anısına, tüm gurbetin fedakar, cefakar kadınlarına selam olsun.
.
Necla Koçak- NHaber.nl