Her şey bir annenin feryatlarıyla başladı. Geçtiğimiz Ekim ayında.
Sağlıklı bir bebeğin dünyaya gelmesi ve gereksiz yere 14 gün boyunca yoğun bakım ünitesinde kalmasıyla ve annenin şikayetçi olması üzerine bir sağlık skandalı patlak verdi ki akıllara zarar.
Tekirdağ Çorlu başta olmak üzere İstanbul’un belli semtlerine sızmış bir sağlık çetesinden bahsedeceğim.
Hastane personeli, doktorlar ve hemşireler de dahil olmak üzere geniş bir ağa sahip olan bu çete, sağlıklı bebekleri yoğun bakımda gereksiz yere tutarak hem haksız hem de ahlaksız kazanç sağladı ve bu süreçte tam 12 bebeğin ölümüne neden oldular. (Şimdilik açıklanan sonuçlara göre yazıyorum bence daha fazla, soruşturma devam ediyor.)
Günde 8000 TL’lik faturalarla SGK’yı dolandırarak 1 milyar liralık haksız ve ahlaksızlığın görülmemiş bir türü olarak kazanç elde ettiler.
Bu olaya maalesef 112 çalışanları da dahil.
Bu bir akıllara durgunluk veren ve akıl tutulması deneyimi.
Bitmedi, insanın vücudundaki kanı donduran hipotermi deneyimi.
Bitmedi, vahşetin bu derecesi, görünmeyen istismar deneyimi.
Bu kadarı da fazla (olmaz, olamaz) dedirten mesleki ihlal deneyimi.
Çete ağlarını o kadar genişletmiş ki çok sayıda hastaneyle anlaşarak hastane sahiplerine kâr geçme sözü vermişler ve sözlerini tutmuşlar da, hastaneler kâr geçmiş.
Yüz karası olan insanlar bununla da yetinmemişler. Birbirlerine öldürecekleri bebekler hakkında mesaj çekerken bu gece âlem yapalım demişler. Bununla da kalmamış, onlar âlem yaparlarken hemşireleri doktor kılığına sokarak hasta yakınlarıyla görüştürmüşler. Bu ahlaksızlıkları yetmiyormuş gibi bir de bebeklere gönderdikleri ilaç, mama ve benzeri ihtiyaçları ayrı bir organizasyonla satmışlar.
Olayın şoku geçmedi henüz ve dahasını duymamız yakındır. Bari parça parça duyalım da akli dengemiz bozulmasın.
Pasif ötenaziden bahsetmek istiyorum biraz. Bu olayı medya pasif ötenazi olarak tanımladı ama bu tanımlama bile olayın trajik boyutunu anlatmaya yetmiyor ve de yetmeyecek.
Pasif ötenazi hâlâ tartışılan bir konu ama tartışmalar devam ederken bir kere bu kavramı tanımlayalım. Pasif ötenazi genellikle etik bir tartışma olarak, hastanın kendi rızasıyla ve ölümün kaçınılmaz olduğu durumlarda tedavinin durdurulmasını içerir. Bu, hastanın hayatını sonlandırmayı hedeflemez ve altını çizerek söylüyorum, daha çok yaşamı doğal bir şekilde sona erdirme sürecini hızlandırmak ile ilgilidir.
Bu durum için pasif ötenazi kavramını tek başına kullanılamaz. Burada bebeklerin tedavi edilmemesi ve yaşam destek ünitelerinden kasıtlı olarak çıkarılması, onları iyileştirmek amaçlı değil, tamamen maddi kazanç elde etmek için yapılmış bir hareket olduğunu görüyoruz. Bu durum, tıbbi ihmal ve dolandırıcılıkla pasif ötenazinin ötesinde ihmali de içeriyor, kasten adam öldürmeyi de içeriyor, içerdikçe içeriyor.
Burada kasıtlı bir ölüm yaratma var, kâr amacıyla adam öldürme hem de bebek!!!!!
Bu olayın etik ve felsefi boyutu bizi alıyor taa dehümanizasyon (insanlıktan çıkarma) ulaştırıyor. İnsanlıktan çıkarma, insanların etik değerlerden tamamen soyutlanarak sadece ekonomik çıkarlar için kullanıldığı bu durumu doğru bir şekilde tanımlıyor.
Bu da bizim toplum olarak yabancı olmadığımız gayet aşina olduğumuz bir durumun tepe noktası.
MAALESEF
Çünkü söz konusu olayı işleyen failler Hipokrat yemini etmiş kimseler, öyle kimseler ki fişi çekmeyi mesajlarla birbirlerine gülerek sıradan bir olay gibi anlatıyorlar. Bu yemini etmiş sözde yüksek eğitimliler, doktor cankurtaran dediğimiz kişilerin ne kadar cani olabildiğini yakından bilmekteyim. Can kurtarmıyorlar, insanın canını alıyorlar.
Hayat veren, hayatını kurtaran rolünden, hayatını alan, hayatına gasp eden iki bacaklı doktor diye gezen nitelikli katile dönüşmüş olan bazı insanlara bizzat şahit olmanın, görmenin, duymanın ölümcül sonuçlarını yaşamış biri olarak maalesef kelimesinden başka bir kelime dökülmüyor dudaklarımdan.
Tabii ki her olayı genelleştirme yanlışlığına düşmek bir hata olur. Yeminini ettikten sonra hayatını insanlık için harcamış bir sürü doktor ve hemşire var ve eminim ki onlar bizlerden daha çok yara almışlardır.
Bir konu daha var, dikkatinizi çekmem gereken bir konu daha var.
O da soruşturmayı yöneten savcı hakkında ve bence bu da çok dikkat çekici ve üzerinde durulması gereken bir konu.
Savcı bu soruşturmayı yürütürken savcıya yönelik tehditler de çok enteresan doğrusu. Soruşturmayı yürüten savcı tehdit ediliyor ve bu tehditler de kayda alınmış. 11 kişiden 5 kişi tutuklanmış. Soruşturma derinleşirken yeni detaylar da ortaya çıkıyor.
Ben bu yazıyı hazırlarken elbette soruşturma devam etmekte, güncel bilgiler gelmeye devam ediyor. Güncel bilgilerde 47 kişi hakkında fezleke hazırlandığı ve 25 kişinin tutuklandığı belirtilirken 273 yıla kadar hapis cezası isteniyor.
Oldukça karmaşık bir konunun içindeyiz. Bu yazı uzar. Bu konunun derinliğine felsefi ve ahlaki boyutuna bir sonraki yazımda değineceğim.
Bu olayın ucu karanlık olmakla birlikte çok fazla eksen üzerinde dönmesi yazımı zorlaştırıyor.
Şimdilik bu kadar..
Sevgiyle ve esenlikle kalın.
Öznur Mısral- NHaber.nl