Günümüzün en tartışmalı meselelerinden biri sokak köpekleri sorunu… Peki, bu sorunun gerçek sorumlusu kim? Sadece yöneticiler mi suçlu, yoksa görevlerini yaptırmayan ve hayvan sevgisini sloganlara indirgeyenler mi? Ya da bir hevesle para verip köpek alıp sonra sokağa atanlar? Belki de en büyük suç, hayvanları koruma bahanesiyle bu sorunu kangren haline getiren ve çıkar sağlayanlarda…
Gerçek hayvanseverlik, sahipsiz hayvanların sokaklarda başıboş dolaşmasına göz yummak değil, onların güvenli bir yaşam sürmesini sağlamaktır. Avrupa ülkelerinde sokaklarda başıboş hayvan göremezsiniz. Çünkü orada insanlar bilinçli; sahiplenen kişi hayvanının bakımını üstlenmek, kısırlaştırmasını yaptırmak zorundadır. Sahipsiz kalan hayvanlar da sokaklara terk edilmez, rehabilite edilir ve bir sisteme dahil edilir. Türkiye’de ise ne bireysel ne de kurumsal anlamda bu bilinç tam anlamıyla oturmuş değil.
Sokak köpekleri sorununun birkaç boyutu var:
- Sokaklara terk edilen hayvanlar: İnsanlar bir hevesle köpek alıyor, sonra sıkılıp sokağa atıyorlar. O köpek, doğası gereği sokakta hayatta kalmak için gruplaşıyor, saldırganlaşıyor. Bunun suçlusu o hayvan mı?
- Sokakları yaşanmaz hale getiren çeteleşmiş köpekler: Çocukları, yaşlıları, bisiklet sürenleri, hatta kimi zaman sokaktan geçen herkesi korkutan saldırgan köpek grupları… Ülkemizde kaç çocuk, kaç insan saldırıya uğradı, kaç kişi hayatını kaybetti? Bunları dile getirenler hemen “hayvan düşmanı” ilan ediliyor. Peki, insan hayatı bu kadar mı değersiz?
- Hayvan sevgisini suistimal eden rantçılar: Hayvan hakları adı altında örgütlenen bazı gruplar, ne barınak istiyor ne kısırlaştırma ne de düzenleme. Çünkü başıboş hayvanlar onlar için bir sektöre dönüşmüş durumda. Oysa gerçekten hayvan seven biri, onların sokakta tehlikede olmasına göz yumar mı?
- Görevini yapamayan ya da yapmak istemeyen yönetimler: Belediyeler ve ilgili kurumlar, hem korkudan hem de tepki almamak için çoğu zaman etkili bir adım atamıyor. Ülkede yıllardır sokak köpekleri sorunu çözülmüyor, çünkü kimse sorumluluk almak istemiyor.
Sonuç? İki ucu keskin bir değnek… Hem insanlara hem hayvanlara zarar veren bir çıkmaz… Bir yanda başıboş köpeklerden korkan, saldırıya uğrayan çocuklar, yaşlılar, vatandaşlar… Diğer yanda zor şartlarda hayatta kalmaya çalışan, sürüler halinde dolaşarak vahşileşen hayvanlar… Bir çözüme varmak için ise herkesin taşın altına elini koyması gerekiyor.
Ne yapılmalı?
- Kısırlaştırma zorunlu hale getirilmeli, sokak hayvanlarının sayısı kontrol altına alınmalı.
- Terk edilen hayvanlara ağır yaptırımlar getirilmeli. Sadece para cezası değil, ciddi hukuki cezalar uygulanmalı.
- Barınaklar, rehabilitasyon merkezleri artırılmalı ve geliştirilmeli. Amaç hayvanları öldürmek değil, güvenli alanlarda yaşamalarını sağlamak olmalı.
- Gerçek hayvanseverler ile çıkar grupları ayrılmalı. Hayvan sevgisini istismar eden, çözümü engelleyen gruplara karşı toplum bilinçlenmeli.
- Eğitim şart! Hem hayvan sahiplenme konusunda hem de hayvanlarla yaşam kültürünü geliştirme konusunda toplum eğitilmeli.
Boş sloganlarla, duygusal tepkilerle, suçlamalarla bu sorunun çözülemeyeceği ortada. Çözüm bulmak için ortak akıl, bilim ve sorumluluk gerekiyor. Aksi halde ne insanlar güvende olacak ne de hayvanlar insanca yaşayacak…
Şerife Bozoğlan Eker-NHaber.nl