Yavuz Nufel
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Yazarlar
  4. O film çekilseydi, bugün yüreğimiz bu kadar yanar mıydı?

O film çekilseydi, bugün yüreğimiz bu kadar yanar mıydı?

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

“Her şeyin bittiği yerden”

Depremin acı gerçeğini kimse bu kitapta olduğu gibi yaşamamıştır, anlatamaz…

yavuz nufel deprem yazi

Ülkemizi yasa boğan 17 Ağustos 1999’da meydana gelen depremde Türkiye’de izinde bulunuyordum.

Gece saatler 03:02 yi gösterirken başlayan ve kulakları sağır eden anlatılmaz gürültüyle yaşadığım şoku, sabahın ilk ışıkları ile Marmara’nın yerle bir olduğunu, feryatların göklere sığmadığını gören/yaşayanlardanım.

Binlerce kişi yazdı, anlattı. Tüm yazılanlar, anlatılanlar inanın deryada damla bile olmaz o anı, o sabahı, o feryatları, o çığlıkları anlatmak için.

17 Ağustos sabahı benim ilk söylediğim söz ve sonra ilk yazımın başlığı: “Kıyametin provasıydı” olmuştu…
Hani, anlatılmaz yaşanır; derler ya işte öyle bir şeydi!.. Allah kimseyse bir daha ne göstersin ne de yaşatsın.

*
Depremde yaşadıklarını kaleme alanlardan biri de Sevgili dostum, kardeşim Sami Dündar. “Her Şeyin Bittiği Yerden” adlı kitabında göçük altında kalışını, öldü zannedilip ceset torbasına konuşunu, morga kaldırılışını anlatıyor.

depremler

Göçük altındaki 27 saat, tedavi süreci, hayata tekrar tutunuşu/dönüşü inanılmaz bir şekilde anlatılmış. İyi bir okuyucunun bile bir haftada okuyabileceği kalınlıkta olan Her Şeyin Bittiği Yerden.
Kitabı elinize aldığınızda sizi içine çekiyor, anlatılan duyguları, korkuları, heyecanı bire bir yaşatıyorsunuz.
Kitabı bitirmeden bırakmanız mümkün olmuyor. Okumak isteyenlere tavsiyem: uykusuz kalmak istemiyorsanız kitabı okumaya hafta sonu başlamalısınız.

*

Ateş düştüğü yeri yaktı. Hayat, geçen süre içinde normale döndü. Deprem gerçeğini “Unutmamak ve unutturmamak” için çalışan, didinen insanların başında geliyor Sami Dündar.

“Bugün, geride kalan ömrünüzün ilk günüdür” sözünü kendisine şiar edinmiş.

Sami Dündar’ın en büyük ideali, kitabının film olarak çekilmesiydi. Geçtiğimiz günlerde gazetelerde “17 Ağustos 1999 Depremi Film Oluyor” haberini görünce; ” Tamam” dedim. Kocaeli Belediyesi sponsorluğunda çekilecek olan film 2009 yılı Mart ayında sinemalarda gösterime gireceği haber veriliyordu.

Filmde Sami Dündar’ı Okan Bayülgen, Sami Dündar da kendisini ceset torbasından çıkaran Bandırmalı Erol’u canlandıracağını; bayan ünlü oyuncunun ise Meltem Cumbul olduğunu öğrendim.
Kocaeli Büyükşehir Belediyesi şehrin içinde kentsel dönüşüm projesinin uygulanacağı iki mahalleyi çekimler için beklettiği, Kızılay da çekimler sırasında yararlanılması için bir çadırkent kuracağı, filmin merkez çekim yeri ise İzmit’teki Seka arazisi.

30 milyon dolar maliyeti olduğu söylenen filmin yönetmeni ise ünlü yönetmen Ezel Akay olduğu edindiğim ilk bilgiler..

Ayrıca Ezel Akay’ın deprem sırasında kurduğu A17 adlı ekiple kurtarma çalışmalarına bizzat katılmış olması ise depremin gerçeğine uygun olarak perdeye yansıtılmasında bir başka gösterge, bir başka avantaj.

*

Bu filmi ben herkesten daha farklı bir heyecanla görmek/ seyretmek istiyorum. Çünkü 17 Ağustos 1999 sabahı babasının başında gördüğüm çocuk için yazdığım ve onlarca dile çevrilen, binlerce WEB sitesinde yayınlanan ” Enkaz Altında” adlı şiirimin de bu filmde kullanılacağını/ okunacağını öğrendim.

Bu haber, benim için tarifi imkansız bir hüzün, acı, mutluluk, göz yaşı oldu.
Kelimelerin tükendiği, boğazımın düğümlendiği yerden, deprem gerçeğini ” Unutmamak ve Unutturmamak” adına şiirimi sizlerle paylaşmak istiyorum..

ENKAZ ALTINDA

baba bak!
o görünen annemin eli
senin aldığın yüzükten belli
kardeşlerimi düşünme
onlar şu anda parktadır belki
oyuncak helikopter alamıştın ya hani
alma artık istemem
bak onlarca helikopter
hem hepsi de sahici
kıpırdat gözlerini
konuş benimle baba
‘Elle gelen düğün bayram’ derdin ya hep
bu nasıl düğün, bu nasıl bayram?
neden yerde yatıyor
teyzem,, halam, dayım, amcam?
ne olur birşeyler söyle
konuş benimle
hadi benim aslan babam…
istemezsen bu sene okula da gitmem,
eğer gidersem;
geçen seneki idare eder,
yeni önlükte istemem…
bir kerecik ‘oğlum’ de yeter.
bacaklarında kan var
kırıldı mı yoksa?
alçıya alsınlar duyuyor musun?
geliyor ambulanslar…
sen iyileşinceye kadar
ben su satar, simit satar
size bakarım;
annemin çamaşır ipleri yine kopmuş,
sen üzülme ben takarım!…
daha dün senin kocaman adamındım;
berbere götürecektin hani,
uzadığı için saçlarım…
‘Yavrum’ de; okşa saçlarımı,
öp yanaklarımı
babacığım ne olursun!
hadi kalk!
sen de bağır, sende çağır
her taraf yanıyor cayır cayır! …
‘Erkekler ağlamaz’ dersin
ama ağlamak istiyorsan ağla
vallahi kimseye söylemem baba…
gözlerine toz dolmuş!
silsene baba! baba! ..
baba! .. yoksa? ! . Baba! … BABAAAAAAAAAA! …

17 Ağustos 1999
Yavuz Nufel

Keşke Marmara Depreminin 10. seneyi devriyesinde yazdığım bu yazıdaki “Her şeyin bittiği yerden” filmi çekilseydi.

Neden çekilmedi, ne oldu bilmiyorum. İnanıyorum ki şayet çekilmiş olsaydı insanlar belki bu gerçek öyküden ders çıkartır, önlem alır, daha duyarlı hale gelir ve
bugünlerde içimizi tekrar yakıp kavuran yeni acılar bu kadar derin olmazdı.

10 Şubat 2023
Yavuz Nufel – Nhaber.nl

O film çekilseydi, bugün yüreğimiz bu kadar yanar mıydı?
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. Yüreğin saglik aziz dost..
    Şiir hala taptaze hale yüreklerin sesi.